25 Aralık 2016 Pazar

2016 PLUS GELMESE BARİ

2016 PLUS GELMESE BARİ

blog yazısı, 2016 plus, 2017, yeni yıl, beklentiler


        2016 yılı acısıyla tatlısıyla bitti. Koca bir yılda  neler neler yaşadık. 365 gün 6 saate neler sığdırdık neler. Keskin kararlar, aşk acıları, yersiz korkular, blog temamın sürekli değişmesi, daha sık kitap okumaya başlamış olmam, bir sürü dost ve arkadaş edinmiş olmam, bir ayak bileği çatlağı, bir akciğer rahatsızlığı, insanları kırmam, özürler dilemem, ciddi bir dönüşle üniversitede alan değişikliğine gidecek olmam ve daha neler neler... Biraz dertleşme adına güzel bir yazı olacak gibi.

                    Aman Allah'ım Yine Mi İş;
      Her ne kadar sevdiğim işi yapıyor olsam dahi yine mi çalışıyorum demediğim bir gün de yok arkadaş. Geceleri çok uyuyan bir insan değilim haliyle gündüz işe gitmek zulüm gibi geliyor. 2016'ya çalışarak girmiştim. Maşallah tüm yıl çalıştım yahu!!! Yine de bana kattığı değeri asla yok sayamam mesleğimin. Ben hemşireyim dostlar, hemde yoğun bakım hemşiresi. Çok stresli, bol üzüntülü ve zor bir bölüm maalesef. Ama severek yapınca iyi taraflarını da görüyorum. Peki  neden alan değişikliğine gidiyorum? Ondan azıcık ilerde bahsedeceğim...

              Aşk Acısı Da Neymiş, Sehpaya Çarpan Parmak Diyorum;

      Evet zaten sık sık yazdığım, her ne kadar bir daha yazmam arkadaş desem de kendime engel olamadığım, aslında hiç de anlamadığım bir olaya geldik; AŞK... Çok fazla düşünmemeye, üzerinde durmamaya çalışsam da unutulmuyor bazen bazı şeyler, Kimine göre bir boşlukta geldi ve ona o yüzden tutundum, kimine göre sevmeyi çok bilmediğimden, kimine göre de yaralarımı sardığı için... Herkese göre bir sebebim var onu sevmek için. Ama ben bir sebep göremiyorum, zaten bir sebebim olsa onu devreden çıkarır ve nihayetinde unuturdum. Ama olmadı. Tabi olmayacak değil... zaman her şeyin üstesinden geliyor. Yüzünü hatırlıyorum, sevgim aynı ama bak sesini neredeyse unuttum. Zaman bir yerden başlamış görünüyor. Bakalım hayırlısı.

                Ölmeden Önce Ne Yapacaktım La Ben? 

       Önemli bir konu yapacaklarım listesi. Daha önce bahsetmiştim. 10 maddelik bir listem var ve onun için çabalıyorum. İlk maddesi için hazırlıklar devam ediyor. İkinci maddesi tamamdır. Sonlarda bir yerde ailenle aranı düzelt yazıyor. Onun için uğraşıyorum bu aralar. Ortalarda gerçek dostlar edin yazıyor. Şimdi bundan bahsetmek istiyorum. Hikaye Kalpli Kadın  zaten bir çoğunuz onu tanıyor. Benim için bir blog yazarından çok daha fazlası. Neden mi? En zor anlarımda bana çok yardımcı oldu. En mutlu anlarımda mutluluğumu paylaştı, bana gaz verdi ve gerçekleri görmemi sağladı. Benim ki minnet değil. Ben ona borçluyum. Mutluluk borçluyum ona. Bu aralar bir proje içinde. Ben amacına bayıldım. Blogger Gazetemiz projesine mutlaka göz atın derim. 

                          Ayy Neler Oldu Biliyon Mu?
      
       Ayağımı çatlattım bu yıl, nasıl oldu sormayın, delilik bu dersiniz. Solunum ile ilgili bazı sıkıntılar yaşadım. Ama geçti çok şükür. Üniversite ile ilgili alan değişikliği yapamaya karar verdim. Valla onu bunu bilmem ama kendimi yazma ile ilgili bir bölümde görmek istiyorum. Öyle bir mesleğe sahip olmak ve finalde de kitap kafemi açmış çayımı yudumlarken kendim olmak istiyorum. Bunu bir üniversite değiştirmeyecek elbetteki. Ama büyük bir adım olacak demeliyim. Bir sürü insanı istemeden kırdım, yine de hepsine teşekkür ediyorum, bana kızmak yerine özür dilemeyi öğrettiniz....

                                     Bu Ne Hız Ya?  
      
       Maşallah blog teması değiştirme açısından hızıma yetişemiyorlar. Az kalsın dün gece de değiştiriyordum. Allah'tan vazgeçtim. Biri beni durdursun valla. Bir türlü kendi temama karar veremedim yahu. Bu aralar bloguma çok kötü davranıyorum. Çok kızıyorum kendime. Havalar da soğuk zaten. Hep çay ve kitap yapıyorum. Ama kelimeler bana küser diye de bir korkum var açıkçası. Bu arada blogla ilgili bir sorun yaşadım. Eminim birçoğumuz bunu yaşıyor. Spam kullanıcılar bastı bloğumu. Bunun kolay bir çözümü varmış meğer, ben pek bilmeyen biri olarak sevgili Yalçın Güler kardeşcandan yardım istedim ve beni kırmadı. Klavuz niteliğindeki yazıya  buradan♦  ulaşabilirsiniz. 

                         Blogger Arkadaşlarım ve Sık Okuduklarım;  

       Bu yola başladığımda bana ilk yorum yapan ACEMİDEMİRCİ'ye, 
       Benden desteğini esirgemeyen DEEPTONE'na,
       Bolca teşvik eden ve tanıdığıma mutlu olduğum SEZER İLTEKİN'ne,
       Hep yanımda olan ve gerçek bir dost olan HİKAYE KALPLİ KADIN'a,
       Bana bir dert ortağı olan, mükemmel bir kitap yazan biricik ablam ECE EVREN'e,
       Tertemiz bir yüreği olduğuna inandığım ve daha sık yazmalı dediğim OKUR YAZAN'a,
       Daha sık yazmalı ve iyi ki tanımışım dediğim TAHSİN BEY'e,
       Bana bir hoca gibi ışık tuttuğu için Çağrı Mustafa Alkan'a
       Sık sık okuduğum ve dost gibi sevdiğim GİZLİ ÖZNE'ye,
       Ve daha birçok kişiye çok ama çok teşekkür ederim. Bu yılı anlamlı kıldınız ve beni çok farklı bir insan yaptınız. Sizler ile koca bir yılı devirdim ve geriye dönüp baktığımda, 'iyiki' diyorum. İyiki hayatıma girdiniz. Beni değiştirdiniz. 2017 yılını iple çekiyorum, 2017'i beklerken, 2016 plus çıkmaz umarım... Sevgiler saygılar efendim...

22 Aralık 2016 Perşembe

Adı Aşk

Adı Aşk

Deneme, aşk, mavi, bir deli mavi, günce, kişisel blog, özgün içerik

      Bu sabah nasıl güneş doğdu hatırlamıyorum. Bir türlü aydınlanmadı hayatım. Geceyi kitap okuyarak geçirmenin beni bir nebze rahat ettireceğini düşündüm, olmadı.

       Kaç bardak kahve içtim bilmiyorum. Ayların hatrı kaldı üzerimde. Böyle, sanki bir yumruk, göğsümün tam ortasına yemişim de üstüne haz duyuyorum gibi. Benim canım çok acıyor, anlatamıyorum.

      Anlatmak istiyorum, kelimeler yazıyorum, cümleler, satırlar... Derken bir bakıyorum sayfalar olmuş, içimi dökmek istiyorum avuçlarına. Sonra bir hışımla vazgeçiyorum. Kızıyorum önce kendime. Yahu sevgisini senin için harcamayana, ömrünü harcama diyorum.

       Yeminler ediyorum, sözler veriyorum, bir daha asla diyorum. Olmuyor, yine onu yazıyorum. Onun yazan ellerime kırgınım... Bak şuan başkasına bakıyor diyorum, şimdi başkasını seviyor, bak şimdi başkasını düşünüyor. Deli oluyorum, bundan daha da deli. Ellerime daha da kızıyorum. Onun elleri ile ısınmak varken, neden diyorum, neden ceplerimdesiniz.

       Günlüğümü yakıyorum sonra, onu anlatan ne varsa yakıyorum. Sonra çok üzülüyorum, çok geç dahi olsa, yanan ateşin içinden alıyorum defterimi. Ellerimi yakıyorum... Kül olan defterim yalnız onun adını saklıyor. Tüm defter kül oluyor ama onu yazdığım, adının olduğu her satır alevler arasından sapasağlam çıkıyor. O an anlıyorum ki, bir ben yanıyorum onun için.

      Bizim çıkılacak bir yokuşumuz  kalmadı. Her köşe başında bekleyen ben artık çıkmaz sokağım. Yokuşu tırmanırken elimden tutmayanın, düz yolda yanımda yeri var mı sanıyorsunuz? Kendi güvensizliklerini bana yamamasına artık izin verir miyim sanıyorsunuz? Yüreğimde daha fazla kalır mı sandınız?

       Hepiniz yanıldınız...

      Bugün elini uzatsa yine tutarım, gel dese yine aynı severim. Ben sevgimden gram eksiltmedim. Ama artık yoruldum, çok yoruldum be. Sol yanıma dokunamıyorum acıdan. Derin nefesler alıyorum ortalık yerde...yetmiyor...

      Küçükken düştüğüm zamanlarda dizimi hep annem sarardı. Şimdi sarmıyorum bile. Siz siz olun, kimseyi uğrunda ölecek kadar sevmeyin... Yeter artık doktor, beni odama götür, acı çekiyorum...

18 Aralık 2016 Pazar

SADECE YAZDIM

SADECE YAZDIM

deneme, hayat, yaşamım


       Kalktım, beyaz çarşaf serili, kıpırdanmaktan kırış kırış olmuş yatağımda oturur vaziyette bir kaç dakika bekledim. Ayağımı hafifçe yere bastım, parlak parkeler ile dolu, hayli soğuk zeminde ayaklarımın buz kesildiğini anladığımda ilk adımımı attım.

       Ikinci ve üçüncü derken, oda kapısına vardım. kafamı anlamsızca kaldırdım ve sanki kapının boyunu ölçercesine yukarı aşağı oynattım. Kapının gri metal kolu, Aralık ayının verdiği soğuktan etkilenmiş olacakki, daha ilk dokunuşum ile el ayamın soğukla verdiği mücadeleye tanık oldum.  İkinci bir hamle ile kolu kavradım ve aşağı yönde ittim.


       Kapı açıldı. Kapı açılmıştı evet ama, sanki kapının dışındaki bu yer bana ait değildi. Kafamı uzattım ve hayatıma şöyle bir baktım. Önce sağa, sonra sola ve sonra tekrar sağa...

       Sıradaki adımım daha bir ürkekti. Hol boyunca bir bilinmeze yürüyüp durdum. Sonunun verdiği bu ürkeklik ve korku. Nihayet lavaboya vardım. Elimi aldığı kadar su ile doldurdum. Su soğuktu, çok soğuktu...

      Soğuk su ile buluşunca, gözlerim bir anda yuvasına sığmaz oldu. Büyüdü, zaten büyük olan gözlerim, daha da büyüdü. Ufak tefek adımlar ile maviye çalan renkteki halıma basarak salona geçtim. Televizyon açıktı, ölüm haberleri doluydu tüm kanallar. Bir kara parçasına sığmayacak kadar ölü vardı her yerde.

       Kendimi tutamadım ayrıldım odadan. Mutfağa doğru yürüdüm. Ellerim titriyordu anlamsızca. Telefonuma yöneldim. Elime aldığımda bir sürü mesaj ve birkaç cevapsız arama. Hiçbiri beklediğim şeyler değildi. Aşkını itiraftan hiçbir zaman utanmayan ve her seferinde şiirler yazan bir adam ve ailemden bir iki mesaj. "İyi misin? Neden cevap vermiyorsun? Abla artık kızıyorum babama cevap ver."

      Doğrulup balkona çıktım. Isıtmayan bir güneş duruyor şurada. Hayli soğuk bir hava, göz kapağımı açmakta epey zorlanıyorum. Aralıyorum ve ışığa alışmak için zorluyorum kendimi. Alışıyorum...

      Alışıyorum her şeye. Zamanla yazdıklarımdan sıyırıp atıyorum bazı insanları. Daha az yazıyorum. Yine aynı şeyler olacak, ben derdimi dökeceğim ve insanlar apayrı şeyler düşünecek diye daha az yazıyorum. Çok müzik dinliyorum. Eskisinden daha çok. Yeni insanlar tanımıyorum. Tanıdığıma pişman etti hepsi. Kendimi eskisi kadar kapatmayacağım tabiki... Bu düşünce ile balkondan çıkıp, tekrar mutfağa giriş yapıyorum.

      Mutfaktan çıkıp defterimi okumak için odama dönüyorum. Her günü o kadar ayrıntılı yazmışım ki. Okuyorum, ilk tanıdığım o günü okuyor ve tekrar tanıyorum onu. Çok ilerisini okumuyorum, ilk tanıştığım günde kalmayı hatta o günde bitip tükenmeyi isterdim.

      Kendimi haklı onu haksız gösterdiğim yazılar yazıyormuşum, yazık. Olaya ne alçakça bakıyor. Ben haklı veya haksız aramadan seni yazıyordum halbuki. Ama yeni bir şey öğrendim. Bir daha kimse beni öldüremez bu sebepten. Kimse daha fazla kıramaz. Defterime ne çok kan dökülmüş. En sevdiğim mevsimi ağlayarak tüketip atmışım.

                  Bu son olsun... 12.12.2016... sadece yazdım...

11 Aralık 2016 Pazar

Manuş Baba Kimdir?

Manuş Baba Kimdir?

manuş baba kimdir, manuş baba, manuş babanın hayatı, manuş baba hakkında


'''' Senin geçtiğin yollardan yalnızlık çıkar gelir 
Ve böyle akşamlarda içim biraz daha erir,,,,

            Nev-i şahsına münhasır bir ismi birlikte tanıyalım istiyorum mavi kelebekler. Manuş Baba 1 Aralık 1986 Tarsus/Mersin doğumludur. Küçükken annesinin onu manuş diye sevmesinden etkilenerek bu ismi bulmuş ve harika şarkılar ile bizleri buluşturmuştur. Aslen ailesi Diyarbakırlıdır. İlk okulun bir bölümünü Tarsus'ta okumuş, sonrasında babasının mevsimlik işçi olarak Antalya'ya gitmesiyle birlikte oraya taşınmışlardır.


'''' Sor bana neden diye
Aşklar biter mi bir gün diye,,,,

         Öğrenim hayatına Antalya'da devam etmiş. Lise çağlarında babasının ona aldığı gitar ile müzik hayatı başlamıştır. Müzikle ilgili çeşitli eğitim ve dersler almış ve 2010 yılında Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Faküktesi'nde müzik bölümünü kazanmıştır. Sonrasında albüm ve sanat hayatı hızlıca başlamıştır. Konserlerine devam ediyor.

'''' Ne kadar söz varsa
Düne ait
Şimdi yeni bir şeyler
Söylemek lazım,,,,


       Manuş Baba insanı sakinleştiren hayli güzel bir sese sahiptir. 7 Aralıkta Kadıköy'de sahne aldı. Bende biraz onu anlatmak istedim. Aslında bir tavsiye üzerine dinlemeye başladım kendisini. Bu kadar içime işleyeceğini bilemedim sanırım. Bir sürü cover parçası var sesini çok seveceksiniz eminim. Ben kendisini de çok seviyorum. Dinlemenizi umuyorum. Mutlu günler mavi kelebekler.




7 Aralık 2016 Çarşamba

Kasım Ayı Okumalarım

Kasım Ayı Okumalarım

kitap, inceleme yazısı, emrah serbes, cengizhan göçer

      Selam mavi kelebekler. Aslında ayın biri gibi yazmayı planladığım bir yazıydı fakat bazı nedenlerden ötürü yazma fırsatı bulamadığım 'okumalarım' konseptli bir yazı yazmak istedim. Kasım ayı benim için kitap okuma açısından, verimli bir aydı.Kitap içerikleri ile ilgili çok bilgi vermeyeceğim fakat sormak istediğiniz bir şey olursa yorum bölümünde yazmaktan çekinmeyin. O halde hadi başlayalım.




beni ağlamayı unutma, okumalarım
             
                    Beni Ağlamayı Unutma;
       Sevgili Cengizhan Göçer'in merakla beklediğim yeni kitabıydı. idefix.com'dan sipariş ettim ve okudum. Zaten kendisini sosyal ağlardan yakından takip ediyorum. Şunu söylemem gerekirse harika bir iş çıkarmış. İlk okuduğum kitabı 'Kelebeğin Son Günü' kitabından aldığım hazzı aldım diyebilirim. 
       Yazım dili sade ve samimi okurken insanı kesinlikle sıkmıyor. İki günde okudum. Sade bir türk kahvesi ve bu kitap bana hayli iyi gelmişti. En sevmediğim ama yapacağım bölüme geldik. Puanlama, kitap için 8/10 puan diyebilirim. Mutlaka okuyun...





frambuazlı hayat, okumalarım
          
                 Frambuazlı Hayat;
       Sevgili Deep Tone'a ait bu kitabı alalı hayli oldu ama yeni okuma fırsatı bulabildim. Kitabı hayli zor buldum.  D&R'ın sitesi sayesinde alabildim. Sevgili Deep'i okuyanların hayli aşina olduğu bir dili var kitabımızın. Mavi rengin hakim oldu bir dış tasarımı olunca, kitabı kucaklamak geliyor içimden.
       Kitap okuyucuyu alıp götürüyor zaten. Sıkılmama garantili bir kitap. Bir fincan çay ve sahil kenarı bir kafede bir günde okumuştum kitabı. Bol bol da okuttum. Arkadaş çevreme de tavsiye ettim. Puanlama bölümüne gelince, kitap için 7/10 diyebilirim. Keyifli okumalar.






müptezeller, okumalarım
                  Müptezeller;
      Evet öyle bir adamın kitabı ki bu. Behzat Ç karakterinin doğmasına vesile olan kişi. Emrah Serbes'in okuduğum ilk kitabı olan 'Her Temas İz Bırakır' kendini okutan muazzam bir kitaptı. Sonrasında bu kitabı okudum. Yazar burada ne anlatmak istemiş? sorusuna 'abi sanane yaa, adam ne güzel yazmış işte' diye karşılık vermek geliyor insanın içinden.Tam bir inceleme yazısı yazacaktım benden önce davranan birini gördüm ve yazmayayım dedim.
        Kitabın aşırı samimi bir dili var. Bir kitabı okurken bu kadar karmaşık duygulara girmemiştim. Kitap hem güldürüyor, hem şaşırtıyor, hem de azıcık 'oha lan' dedirtiyor. Kitabı iki günde okudum. Puanlama bölüme gelince 9/10 diyebilirim. Keyifli okumalar.





Allah için sev, okumalarım
        
                         Allah İçin Sev;
       Sevgili Bilal İşgören'in severek okuduğum bir kitabı. Bu kitapta idefix.com alışverişim ile sahip olduğum bir kitap. Sevginin aslının Allah için sevmek olduğu oldukça güzel bir yazım dili ile işlenmiş kitaba. Bayıldım demeliyim. Kendisini twitter üzerinden takip ediyorum. Oldukça mütevazi ve samimi bir adam. Kendisine hayatında başarılar diliyorum.
       Yazarın okuduğum ilk kitabı değil. Daha önce de 'Ağlamak Geliyor İçimden' kitabı ile karşılaşmıştım kendisiyle. Yazım dili insanı mest ediyor demeliyim. Puanlama bölümüne gelince 8/10 diyebilirim. Mutlaka okuyun.





harry potter ve lanetli çocuk, okumalarım
       
                Harry Potter ve Lanetli Çocuk;
      Sevgili J.K Rowling'in devam niteliğinde yazdığı bir kitaptır. Ayrıca tiyatro oyunu olarak da sergilenmiştir. Nedeni nedir bilinmez ama umduğumu bulamadım ben kitapta. Harry'nin oğlu Albus'un hayli yer aldığı bir kitap. Ha okunur mu? Evet ben üç günde okudum. 
       Kitabın aşina olduğum bir yazım dili vardı ama dedim ya bir şey eksikti sanki. Okuyanların beni aydınlatmasını isterim. Sıkılmadım kitabı okurken ama taşları yerine pek oturtamadım. Puanlamaya gelecek olursak 6/10 diyebilirim. Keyifli okumalar.







aşık bir adam, okumalarım
     
                        Aşık Bir Adam;
      Gelelim Karl Ove Knausgaard'ın mükemmel kitabına. Aşık bir adamın yapacağı ve yapması gereken fedakarlıkların konu alındığı mükemmel bir kitap. ' Sırılsıklam aşık olmuştum ve her şey mümkündü. Her şey anlam yüklüydü' diyor yazarımız. Bağımlısı olacağınız bir kitap bundan eminim.
       Yazarın aşırı doğal bir dili var. Okuyucuyu bunaltmıyor. Bir itiraf romanı niteliğinde karşımıza çıkıyor. Yazarımız da pek yakışıklı valla. Önce kitaba sonra yazara tutuldum. Puanlama kısmına gelecek olursak 9/10 diyebilirim. Keyifli okumalar.






yalnızlar için çok özel bir hizmet, okumalarım
         
                    Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet;
      Murat Gülsoy'un okuduğum 3. kitabıydı. Ve okuduğum için oldukça mutluyum. Yalnızlığın, ölümün ve geç kalmanın fantastik bir biçimde, profosyonel bir biçimde işlendiği mükemmel bir kitap. İki günde okumuştum, hayli akıcı bir dili var.
      Kitabın okurken kendini sorgulamaya iten farklı bir anlatım tarzı var. Kitap ile yalnızlığa gözlerimizle bakabilme ve onunla konuşma yetisi kazanıyorsunuz (ayy benim Aziz Beyim var zaten). Puanlama kısmına gelecek olursak 7/10 demeliyim. Keyifli okumalar.







kara pazarlar, okumalarım
      
                          Kara Pazarlar;
       Sevgili Ece Evren'in anlatmaktan ve bendenizin okumaktan asla bıkmayacağım bir aşkın hikayesi. Ahh tam benlikti bu kitap. Sevmenin yaşı yok dostlar. Ahh sevgi için bir kadın neler yapıyor, ne güzel ve umut veren bir kitap. Hayatına giren sevgisizlere rağmen, sevgisini hiç esirgemeyen bir kadın.
       Ece ablamızın mükemmel kitabı oldukça samimi ve doğal bir dille yazılmış. İki günde okudum. Bir inceleme yazısı da yazacağım yakında. Çok ayrıntı vermeyim o yüzden. Puanlamaya gelecek olursak 9/10 demeliyim. Mutlaka okuyun.






ne güzel şey hatırlamak seni, okumalarım
                
              Ne Güzel Şey Hatırlamak Seni; 
       Kasım ayında okuduğum 4 şiir kitabı var. Ama ben bir tanesini yazmak istiyorum. Tabiki aşık olduğum Nazım Hikmet'i seçtim. Harika şiirlerinden seçmeler bulunan, mükemmel bir kitap.
       Nazım Hikmet'i bilenler bilir, adam mükemmel yazıyor. Sanki kalem ile kitap içinde vals yapıyor. Severek okudum. Puanlamaya gelecek olursam 10/10 tabiki. Okuyun, okutun.

6 Aralık 2016 Salı

Mavi'den Haberler

Mavi'den Haberler

MAVİ, BLOGER, DOMAİN, ALAN ADI, HABER, HAYATIMDA OLANLAR

      Ölmeden Önce Yapılacaklar;

       Selam Mavi kelebekler. Hayat nasıl gidiyor bakalım. Benim bu aralar yolunda giden şeylerim var, aman nazar değmesin. Bir kursa başladım, hafta sonlarımı bundan sonra ona ayıracağım. Ama kurs hakkında detay vermeyeyim. Bir liste hazırladım. Sevgili Çağrı Mustafa Alkan'dan aldığım bir tavsiye üzerine, kendime 10 maddelik bir 'ölmeden önce yapılacaklar' listesi hazırladım.  İlk maddesi için hazırlıklara başladım. Bu kurs da bunun için.

      Radyo Yayını;

       Yakın zamanda (tam ne zaman bilmiyorum) sıkı bir şekilde radyo yayını yapmaya başlayacağız dostlarla. Bunun için tabiki alt yapı ve teknik desteğim yok ama güzel şiir okuduğumu ve muhabbetimin çekildiğini söylerler. Bakalım bunu da denemeden öldüm demek istemiyorum. Yayınlar hep aynı gün ve aynı saatte olacak. Bunun için daha sıkı çalışmaya başladım.

      Depresyon Mu O?

       Depresyona girdim ama tatlış bir depresyon. Bu nasıl oluyor mu diyorsunuz? Polar kalpli bir pijama ve bolca nutella desem yeterli sanırım. Bir nedeni yok. Arada bana geliyorlar biliyonuz. Daha sık yazıyorum ama defterlere. Blogumu ve değerli Mavi kelebekleri dertlerimle boğmayacağım. Artık 'ben kimim?' sorusuna yanıtımı buldum dostlar. Ben mavi kızım, umudu denizler kadar olan ve Polyanna bir kimseyim.

      Birdelimavi.com Olduk;

       Alan adı almıştım ve teknik bir bilgim olmadığı için yönlendirme yapamamıştım, Siz bakmayın çok konuştuğuma, utanırım ve kimseden yardım alamam ben. İnsanlar kullanıldığını hisseder diye korkarım. Bu yüzden yönlendirme için biraz bekledim. Veee bugün tesadüfen sevgili Mustafa Sönmez'in kişisel blogunda alan adı aldığım sitenin yönlendirmesini konu alan bir yazı ve bir video gördüm ve onun sayesinde birdelimavi.com olduk. Kendisine çok teşekkür ediyorum. Mutlaka okuyalım onu, çok faydalı paylaşımlar yapıyor.

      Yine Mi Dövme?

       Tekrar dövme yaptırmaya karar verdim. Şimdilik askıda ama yakında uygulayabileceğim bir karar. Peki ne dövmesi? Her iki el bileğime yazı yazdıracağım. Sağ bileğime 'Eppur Si Muove' yani 'Her Şeye Rağmen Dünya Dönüyor'. Sol bileğime ise 'Per Aspera Ad Astra' yani 'Zorlu Yollardan Yıldızlara'. Bakalım neler olacak. Size veda edeyim zira balkondayım ve hava çok soğuk. Donduuuuuuuuuuuum... Saygılar, sevgiler dostlar...

   

2 Aralık 2016 Cuma

Konuk Yazar/  Zafer Babal

Konuk Yazar/ Zafer Babal

   
deneme, mavi, konuk yazar, blog yazısı

       Seni ilk gördüğüm an gözlerin aklımı çelmişti. Şu an sen yokken uykularımı çalan gözlerin... Gözlerimizin arka planında birkaç merhaba, nasılsın vardı belki. Bir de tanıdık birkaç kişi... Kelimeler vardı kulaklarımda oysa ben sana susmuştum. Bilmem hatırlar mısın, gökyüzüne uzun uzun bakmıştım o gün. Aslında suçluyu arıyordum o esnada. Kalbime uzanmıştı ellerin, hırsızı fark ettiğim halde kafamı çevirmiştim işini kolaylaştırmak için. Bu durumda avuçlarken sen kalbimi buna hırsızlık değil de bir çeşit gönüllü teslimiyet demeliydim gerçi.


      Semaya bakarken gözlerin mi, yoksa gökyüzü mü davranmıştı önce diye düşünüyordum. Gözlerin mavi, gökyüzü mavi, elbette biri birinden çalmıştı rengini. Başımı göklerden alıp tekrar senin atmosferine giriş yaptığımda kararımı vermiştim. Bu gözler, bütün bir gökyüzünü boyamaya yeterdi. Üzüldüğünde bulutlar gezinirdi, yağmurun eksik olmazdı hüzün mevsiminde gözlerinden. Gülümsediğinde ise güneşi görürdüm gözlerinde. Uzun süre bakamazdım bu yüzden sana. Kamaşırdı gözlerim.


      Nicesini görmüştüm oysa ömrüm boyunca. Beş altı renge hapsettiğimiz gözlerin aslında hepsi birbirinden farklı bakıyordu dünyaya. İşte kimi zaman dalgalı, kimi zaman dingin yolculuğumda gözlerine bir ömür boyu demir atmaya o zaman karar vermiştim. Çok fazla seçeneğim yoktu gerçi. Senin yanında, gözlerinin dalgakıranında dışarıdaki fırtınalar vız geliyordu bana, boyum kadar dalgalara gülüp geçme gücünü senden alıyordum.


      Sana suskunluğuma aldırma demiştim, hatırlıyor musun? Ben aslında çok konuşurum, susturamazlar beni diye açıklamak zorunda kalmıştım kendimi. Sessizliğimi hayra yormuyordun çünkü, büyük ihtimalle senden sıkılmaya başladığımı düşünüyordun. Oysa ben bilmediği diyarlarda yolunu kaybetmiş kimselerin şaşkınlığını yaşıyordum her seferinde. Gözlerine dalıp gittiğimde başlangıcını bildiğim bu yolun sonunu hiç çıkaramıyordum. Bilerek kayboluyordum belki de. Kaybolduğu halde kim daha güvende hisseder ki normalde kendini? İşte ben kaybolmuş bir çocuk gibi şaşkın, kaybolduğum yerin gözlerin olduğunu bildiğim içinse hayrandım sana. Hem bu şekilde gözlerine dalıp gitmişken sen dokunarak bulurdun beni. Elimi tutardın, bu sıcaklığın rehberliğinde tekrar bakardım gözlerine, bu sefer nerede olduğumun bilincinde bakardım gözlerine.


      Uzaktasın şimdi. Ben de yokluğunda mirasın, gökyüzünün mavisine dalıp dalıp gidiyorum sevgili. Bulutlar kapayınca önümü kızıyorum, geceyle de aram bozuk bu aralar. Aramıza zaten mesafeler girmişken bir de bu saydıklarımla uğraşıyorum. Tek tesellim, zamanın bizden yana oluşu. Gerçi ilk başlarda onunla da kavga ettik. Sanki daha tembel olmuştu sen yokken. Senin yanında akıp giden hâlini hatırlattım ona, biraz arayı bulur gibi olduk. Şimdi bana izin ver de kapatayım gözlerimi ve bir gün daha eksilsin takvimden. Bir gün daha eksilsin mesafelerden ve ben uykuya dalayım tekrar kaybolmak için gözlerinin mavisinde.,

                                                                                                            Zafer Babal - 30.11.2016

Yazar Hakkında: Satırların arasında kaybolduğu ve sözcüklerin rehberliğinde yolunu bulduğu her anın tadını çıkaran, 30'lu yaşlarında bir eğitimci, www.gonuldendile.com kişisel bloğunda gönlünden gelenleri dile getirme çabasında...