Yazmak Ayrıcalıktır etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yazmak Ayrıcalıktır etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Aralık 2016 Pazar

SADECE YAZDIM

SADECE YAZDIM

deneme, hayat, yaşamım


       Kalktım, beyaz çarşaf serili, kıpırdanmaktan kırış kırış olmuş yatağımda oturur vaziyette bir kaç dakika bekledim. Ayağımı hafifçe yere bastım, parlak parkeler ile dolu, hayli soğuk zeminde ayaklarımın buz kesildiğini anladığımda ilk adımımı attım.

       Ikinci ve üçüncü derken, oda kapısına vardım. kafamı anlamsızca kaldırdım ve sanki kapının boyunu ölçercesine yukarı aşağı oynattım. Kapının gri metal kolu, Aralık ayının verdiği soğuktan etkilenmiş olacakki, daha ilk dokunuşum ile el ayamın soğukla verdiği mücadeleye tanık oldum.  İkinci bir hamle ile kolu kavradım ve aşağı yönde ittim.


       Kapı açıldı. Kapı açılmıştı evet ama, sanki kapının dışındaki bu yer bana ait değildi. Kafamı uzattım ve hayatıma şöyle bir baktım. Önce sağa, sonra sola ve sonra tekrar sağa...

       Sıradaki adımım daha bir ürkekti. Hol boyunca bir bilinmeze yürüyüp durdum. Sonunun verdiği bu ürkeklik ve korku. Nihayet lavaboya vardım. Elimi aldığı kadar su ile doldurdum. Su soğuktu, çok soğuktu...

      Soğuk su ile buluşunca, gözlerim bir anda yuvasına sığmaz oldu. Büyüdü, zaten büyük olan gözlerim, daha da büyüdü. Ufak tefek adımlar ile maviye çalan renkteki halıma basarak salona geçtim. Televizyon açıktı, ölüm haberleri doluydu tüm kanallar. Bir kara parçasına sığmayacak kadar ölü vardı her yerde.

       Kendimi tutamadım ayrıldım odadan. Mutfağa doğru yürüdüm. Ellerim titriyordu anlamsızca. Telefonuma yöneldim. Elime aldığımda bir sürü mesaj ve birkaç cevapsız arama. Hiçbiri beklediğim şeyler değildi. Aşkını itiraftan hiçbir zaman utanmayan ve her seferinde şiirler yazan bir adam ve ailemden bir iki mesaj. "İyi misin? Neden cevap vermiyorsun? Abla artık kızıyorum babama cevap ver."

      Doğrulup balkona çıktım. Isıtmayan bir güneş duruyor şurada. Hayli soğuk bir hava, göz kapağımı açmakta epey zorlanıyorum. Aralıyorum ve ışığa alışmak için zorluyorum kendimi. Alışıyorum...

      Alışıyorum her şeye. Zamanla yazdıklarımdan sıyırıp atıyorum bazı insanları. Daha az yazıyorum. Yine aynı şeyler olacak, ben derdimi dökeceğim ve insanlar apayrı şeyler düşünecek diye daha az yazıyorum. Çok müzik dinliyorum. Eskisinden daha çok. Yeni insanlar tanımıyorum. Tanıdığıma pişman etti hepsi. Kendimi eskisi kadar kapatmayacağım tabiki... Bu düşünce ile balkondan çıkıp, tekrar mutfağa giriş yapıyorum.

      Mutfaktan çıkıp defterimi okumak için odama dönüyorum. Her günü o kadar ayrıntılı yazmışım ki. Okuyorum, ilk tanıdığım o günü okuyor ve tekrar tanıyorum onu. Çok ilerisini okumuyorum, ilk tanıştığım günde kalmayı hatta o günde bitip tükenmeyi isterdim.

      Kendimi haklı onu haksız gösterdiğim yazılar yazıyormuşum, yazık. Olaya ne alçakça bakıyor. Ben haklı veya haksız aramadan seni yazıyordum halbuki. Ama yeni bir şey öğrendim. Bir daha kimse beni öldüremez bu sebepten. Kimse daha fazla kıramaz. Defterime ne çok kan dökülmüş. En sevdiğim mevsimi ağlayarak tüketip atmışım.

                  Bu son olsun... 12.12.2016... sadece yazdım...

5 Temmuz 2016 Salı

Mavi Kelebekler Omzunda Olsun

Mavi Kelebekler Omzunda Olsun

mavi kelebekler, bosna hersek, ölüm, mavi
   
     Selam mavi kelebekler. Birkaç gündür elime kalem alamıyordum. Bu sabah uyandığımda günlüğümü gördüm. Dışı mavi renk ve rumca "Yazmak Ayrıcalıktır" yazıyor.

     Farkettim ki bir çok konu üzerine yazmışım bu deftere, keza bloguma da öyle. Fakat benim için önemli yeri olan "mavi kelebekler" için çok az yazı yazmışım. Size göre nedir bu kelebeklerin sırrı. Bence bizi duyuyorlar....


    Ben küçükken evimizin bahçesinde mavi renk bir kelebek yakalamışım. Çocuk aklı işte bir kavanoz içine koyup kapağın üstünü delmişim. O an öyle eğlenip gülüyorum ki kelebeğin tüm çizgilerini ezberlemişim.  Fakat babam gördüğünde beni çok azarlamıştı. İşin aslı şu; babam bana normalde hiç sesini yükseltmez. Niye bir kelebek için bana böylesine bağırdı hiç anlamazdım.


12 yaşıma gelmiştim ve halen nedenini anlamak için çaba göstermemiştim. Eve girdiğimde farkettim ki babam benimle konuşmuyor.  Kızdım kendime, odama gidip ağladım saatlerce bir kelebeği benden çok seviyor diye. Sonra babam geldi yanıma. Tabi yorgan kafama kadar çekilmiş, ıslak burnumu çekiyorum. Babam indirdi yorganı, aldı eline tarağı saçlarımı tarıyor. Biliyor tabi ne zaman yapsa hemen affederim onu. Çözmüş beni...

     "Daha çok küçüksün anlayamazsın.  Bu yüzden mavi kelebekler umudun olsun senin" dedi babam. Halen bana şans dilemek için "mavi kelebeğin omzunda olsun". Iyi geceler yerine "mavi kelebekler göz kapaklarını okşasın" der. Babada dahi bir mavilik var.

Geçenlerde konu açılmıştı sordum.  Geçenlerde dediysem bir kaç sene var. Bana neden kızmıştın diye.  "Yaratılan tüm insanların kalbinde bir nebze kirlilik vardır kızım,  kimisi hiç gün yüzüne çıkarmaz. Kimileri ise sevincini, mutluluğunu, düşüncelerini hatta umudunu çalabilir. Ama bunlara çok takılma hepsini yeniden kazanırsın. Daha iyileri seni bulur ve artık korkmazsın. Fakat o insalar öylesine korkunç ki özgürlüğünü de elinden alabilir. Ve bu duyguyu yeniden kazanmak neredeyse imkansızdır. Hep içinde bir yerde hayatım mahvoldu düşüncesi yatar. Sen o kelebeğin özgürlüğünü elinden aldığında, bunu yapan benim kızım olamaz dedim ve kızdım sana" dedi.
   O kadar haklı ki. Ben nasıl olurda bir canlının özgürlüğüne mani olurum. Hele de umudum olan mavi bir kelebeğin.



     Ben her gece mavi bir kelebeğin beni ziyaret ettiğini düşünürüm. Gelir merhametin tülünü örter üzerime.  Kulağıma en mükemmel şiirini okur ve sessiz sedasız gider.  Ve unutmayın kelebekler ölümü hisseder.

     Mavi kelebeklerin, mavi umutların ve mavi yeşeren düşlerin asla seni bırakmaması dileğiyle...

Saygılar, sevgiler...