25 Aralık 2016 Pazar

2016 PLUS GELMESE BARİ

2016 PLUS GELMESE BARİ

blog yazısı, 2016 plus, 2017, yeni yıl, beklentiler


        2016 yılı acısıyla tatlısıyla bitti. Koca bir yılda  neler neler yaşadık. 365 gün 6 saate neler sığdırdık neler. Keskin kararlar, aşk acıları, yersiz korkular, blog temamın sürekli değişmesi, daha sık kitap okumaya başlamış olmam, bir sürü dost ve arkadaş edinmiş olmam, bir ayak bileği çatlağı, bir akciğer rahatsızlığı, insanları kırmam, özürler dilemem, ciddi bir dönüşle üniversitede alan değişikliğine gidecek olmam ve daha neler neler... Biraz dertleşme adına güzel bir yazı olacak gibi.

                    Aman Allah'ım Yine Mi İş;
      Her ne kadar sevdiğim işi yapıyor olsam dahi yine mi çalışıyorum demediğim bir gün de yok arkadaş. Geceleri çok uyuyan bir insan değilim haliyle gündüz işe gitmek zulüm gibi geliyor. 2016'ya çalışarak girmiştim. Maşallah tüm yıl çalıştım yahu!!! Yine de bana kattığı değeri asla yok sayamam mesleğimin. Ben hemşireyim dostlar, hemde yoğun bakım hemşiresi. Çok stresli, bol üzüntülü ve zor bir bölüm maalesef. Ama severek yapınca iyi taraflarını da görüyorum. Peki  neden alan değişikliğine gidiyorum? Ondan azıcık ilerde bahsedeceğim...

              Aşk Acısı Da Neymiş, Sehpaya Çarpan Parmak Diyorum;

      Evet zaten sık sık yazdığım, her ne kadar bir daha yazmam arkadaş desem de kendime engel olamadığım, aslında hiç de anlamadığım bir olaya geldik; AŞK... Çok fazla düşünmemeye, üzerinde durmamaya çalışsam da unutulmuyor bazen bazı şeyler, Kimine göre bir boşlukta geldi ve ona o yüzden tutundum, kimine göre sevmeyi çok bilmediğimden, kimine göre de yaralarımı sardığı için... Herkese göre bir sebebim var onu sevmek için. Ama ben bir sebep göremiyorum, zaten bir sebebim olsa onu devreden çıkarır ve nihayetinde unuturdum. Ama olmadı. Tabi olmayacak değil... zaman her şeyin üstesinden geliyor. Yüzünü hatırlıyorum, sevgim aynı ama bak sesini neredeyse unuttum. Zaman bir yerden başlamış görünüyor. Bakalım hayırlısı.

                Ölmeden Önce Ne Yapacaktım La Ben? 

       Önemli bir konu yapacaklarım listesi. Daha önce bahsetmiştim. 10 maddelik bir listem var ve onun için çabalıyorum. İlk maddesi için hazırlıklar devam ediyor. İkinci maddesi tamamdır. Sonlarda bir yerde ailenle aranı düzelt yazıyor. Onun için uğraşıyorum bu aralar. Ortalarda gerçek dostlar edin yazıyor. Şimdi bundan bahsetmek istiyorum. Hikaye Kalpli Kadın  zaten bir çoğunuz onu tanıyor. Benim için bir blog yazarından çok daha fazlası. Neden mi? En zor anlarımda bana çok yardımcı oldu. En mutlu anlarımda mutluluğumu paylaştı, bana gaz verdi ve gerçekleri görmemi sağladı. Benim ki minnet değil. Ben ona borçluyum. Mutluluk borçluyum ona. Bu aralar bir proje içinde. Ben amacına bayıldım. Blogger Gazetemiz projesine mutlaka göz atın derim. 

                          Ayy Neler Oldu Biliyon Mu?
      
       Ayağımı çatlattım bu yıl, nasıl oldu sormayın, delilik bu dersiniz. Solunum ile ilgili bazı sıkıntılar yaşadım. Ama geçti çok şükür. Üniversite ile ilgili alan değişikliği yapamaya karar verdim. Valla onu bunu bilmem ama kendimi yazma ile ilgili bir bölümde görmek istiyorum. Öyle bir mesleğe sahip olmak ve finalde de kitap kafemi açmış çayımı yudumlarken kendim olmak istiyorum. Bunu bir üniversite değiştirmeyecek elbetteki. Ama büyük bir adım olacak demeliyim. Bir sürü insanı istemeden kırdım, yine de hepsine teşekkür ediyorum, bana kızmak yerine özür dilemeyi öğrettiniz....

                                     Bu Ne Hız Ya?  
      
       Maşallah blog teması değiştirme açısından hızıma yetişemiyorlar. Az kalsın dün gece de değiştiriyordum. Allah'tan vazgeçtim. Biri beni durdursun valla. Bir türlü kendi temama karar veremedim yahu. Bu aralar bloguma çok kötü davranıyorum. Çok kızıyorum kendime. Havalar da soğuk zaten. Hep çay ve kitap yapıyorum. Ama kelimeler bana küser diye de bir korkum var açıkçası. Bu arada blogla ilgili bir sorun yaşadım. Eminim birçoğumuz bunu yaşıyor. Spam kullanıcılar bastı bloğumu. Bunun kolay bir çözümü varmış meğer, ben pek bilmeyen biri olarak sevgili Yalçın Güler kardeşcandan yardım istedim ve beni kırmadı. Klavuz niteliğindeki yazıya  buradan♦  ulaşabilirsiniz. 

                         Blogger Arkadaşlarım ve Sık Okuduklarım;  

       Bu yola başladığımda bana ilk yorum yapan ACEMİDEMİRCİ'ye, 
       Benden desteğini esirgemeyen DEEPTONE'na,
       Bolca teşvik eden ve tanıdığıma mutlu olduğum SEZER İLTEKİN'ne,
       Hep yanımda olan ve gerçek bir dost olan HİKAYE KALPLİ KADIN'a,
       Bana bir dert ortağı olan, mükemmel bir kitap yazan biricik ablam ECE EVREN'e,
       Tertemiz bir yüreği olduğuna inandığım ve daha sık yazmalı dediğim OKUR YAZAN'a,
       Daha sık yazmalı ve iyi ki tanımışım dediğim TAHSİN BEY'e,
       Bana bir hoca gibi ışık tuttuğu için Çağrı Mustafa Alkan'a
       Sık sık okuduğum ve dost gibi sevdiğim GİZLİ ÖZNE'ye,
       Ve daha birçok kişiye çok ama çok teşekkür ederim. Bu yılı anlamlı kıldınız ve beni çok farklı bir insan yaptınız. Sizler ile koca bir yılı devirdim ve geriye dönüp baktığımda, 'iyiki' diyorum. İyiki hayatıma girdiniz. Beni değiştirdiniz. 2017 yılını iple çekiyorum, 2017'i beklerken, 2016 plus çıkmaz umarım... Sevgiler saygılar efendim...

22 Aralık 2016 Perşembe

Adı Aşk

Adı Aşk

Deneme, aşk, mavi, bir deli mavi, günce, kişisel blog, özgün içerik

      Bu sabah nasıl güneş doğdu hatırlamıyorum. Bir türlü aydınlanmadı hayatım. Geceyi kitap okuyarak geçirmenin beni bir nebze rahat ettireceğini düşündüm, olmadı.

       Kaç bardak kahve içtim bilmiyorum. Ayların hatrı kaldı üzerimde. Böyle, sanki bir yumruk, göğsümün tam ortasına yemişim de üstüne haz duyuyorum gibi. Benim canım çok acıyor, anlatamıyorum.

      Anlatmak istiyorum, kelimeler yazıyorum, cümleler, satırlar... Derken bir bakıyorum sayfalar olmuş, içimi dökmek istiyorum avuçlarına. Sonra bir hışımla vazgeçiyorum. Kızıyorum önce kendime. Yahu sevgisini senin için harcamayana, ömrünü harcama diyorum.

       Yeminler ediyorum, sözler veriyorum, bir daha asla diyorum. Olmuyor, yine onu yazıyorum. Onun yazan ellerime kırgınım... Bak şuan başkasına bakıyor diyorum, şimdi başkasını seviyor, bak şimdi başkasını düşünüyor. Deli oluyorum, bundan daha da deli. Ellerime daha da kızıyorum. Onun elleri ile ısınmak varken, neden diyorum, neden ceplerimdesiniz.

       Günlüğümü yakıyorum sonra, onu anlatan ne varsa yakıyorum. Sonra çok üzülüyorum, çok geç dahi olsa, yanan ateşin içinden alıyorum defterimi. Ellerimi yakıyorum... Kül olan defterim yalnız onun adını saklıyor. Tüm defter kül oluyor ama onu yazdığım, adının olduğu her satır alevler arasından sapasağlam çıkıyor. O an anlıyorum ki, bir ben yanıyorum onun için.

      Bizim çıkılacak bir yokuşumuz  kalmadı. Her köşe başında bekleyen ben artık çıkmaz sokağım. Yokuşu tırmanırken elimden tutmayanın, düz yolda yanımda yeri var mı sanıyorsunuz? Kendi güvensizliklerini bana yamamasına artık izin verir miyim sanıyorsunuz? Yüreğimde daha fazla kalır mı sandınız?

       Hepiniz yanıldınız...

      Bugün elini uzatsa yine tutarım, gel dese yine aynı severim. Ben sevgimden gram eksiltmedim. Ama artık yoruldum, çok yoruldum be. Sol yanıma dokunamıyorum acıdan. Derin nefesler alıyorum ortalık yerde...yetmiyor...

      Küçükken düştüğüm zamanlarda dizimi hep annem sarardı. Şimdi sarmıyorum bile. Siz siz olun, kimseyi uğrunda ölecek kadar sevmeyin... Yeter artık doktor, beni odama götür, acı çekiyorum...

18 Aralık 2016 Pazar

SADECE YAZDIM

SADECE YAZDIM

deneme, hayat, yaşamım


       Kalktım, beyaz çarşaf serili, kıpırdanmaktan kırış kırış olmuş yatağımda oturur vaziyette bir kaç dakika bekledim. Ayağımı hafifçe yere bastım, parlak parkeler ile dolu, hayli soğuk zeminde ayaklarımın buz kesildiğini anladığımda ilk adımımı attım.

       Ikinci ve üçüncü derken, oda kapısına vardım. kafamı anlamsızca kaldırdım ve sanki kapının boyunu ölçercesine yukarı aşağı oynattım. Kapının gri metal kolu, Aralık ayının verdiği soğuktan etkilenmiş olacakki, daha ilk dokunuşum ile el ayamın soğukla verdiği mücadeleye tanık oldum.  İkinci bir hamle ile kolu kavradım ve aşağı yönde ittim.


       Kapı açıldı. Kapı açılmıştı evet ama, sanki kapının dışındaki bu yer bana ait değildi. Kafamı uzattım ve hayatıma şöyle bir baktım. Önce sağa, sonra sola ve sonra tekrar sağa...

       Sıradaki adımım daha bir ürkekti. Hol boyunca bir bilinmeze yürüyüp durdum. Sonunun verdiği bu ürkeklik ve korku. Nihayet lavaboya vardım. Elimi aldığı kadar su ile doldurdum. Su soğuktu, çok soğuktu...

      Soğuk su ile buluşunca, gözlerim bir anda yuvasına sığmaz oldu. Büyüdü, zaten büyük olan gözlerim, daha da büyüdü. Ufak tefek adımlar ile maviye çalan renkteki halıma basarak salona geçtim. Televizyon açıktı, ölüm haberleri doluydu tüm kanallar. Bir kara parçasına sığmayacak kadar ölü vardı her yerde.

       Kendimi tutamadım ayrıldım odadan. Mutfağa doğru yürüdüm. Ellerim titriyordu anlamsızca. Telefonuma yöneldim. Elime aldığımda bir sürü mesaj ve birkaç cevapsız arama. Hiçbiri beklediğim şeyler değildi. Aşkını itiraftan hiçbir zaman utanmayan ve her seferinde şiirler yazan bir adam ve ailemden bir iki mesaj. "İyi misin? Neden cevap vermiyorsun? Abla artık kızıyorum babama cevap ver."

      Doğrulup balkona çıktım. Isıtmayan bir güneş duruyor şurada. Hayli soğuk bir hava, göz kapağımı açmakta epey zorlanıyorum. Aralıyorum ve ışığa alışmak için zorluyorum kendimi. Alışıyorum...

      Alışıyorum her şeye. Zamanla yazdıklarımdan sıyırıp atıyorum bazı insanları. Daha az yazıyorum. Yine aynı şeyler olacak, ben derdimi dökeceğim ve insanlar apayrı şeyler düşünecek diye daha az yazıyorum. Çok müzik dinliyorum. Eskisinden daha çok. Yeni insanlar tanımıyorum. Tanıdığıma pişman etti hepsi. Kendimi eskisi kadar kapatmayacağım tabiki... Bu düşünce ile balkondan çıkıp, tekrar mutfağa giriş yapıyorum.

      Mutfaktan çıkıp defterimi okumak için odama dönüyorum. Her günü o kadar ayrıntılı yazmışım ki. Okuyorum, ilk tanıdığım o günü okuyor ve tekrar tanıyorum onu. Çok ilerisini okumuyorum, ilk tanıştığım günde kalmayı hatta o günde bitip tükenmeyi isterdim.

      Kendimi haklı onu haksız gösterdiğim yazılar yazıyormuşum, yazık. Olaya ne alçakça bakıyor. Ben haklı veya haksız aramadan seni yazıyordum halbuki. Ama yeni bir şey öğrendim. Bir daha kimse beni öldüremez bu sebepten. Kimse daha fazla kıramaz. Defterime ne çok kan dökülmüş. En sevdiğim mevsimi ağlayarak tüketip atmışım.

                  Bu son olsun... 12.12.2016... sadece yazdım...

11 Aralık 2016 Pazar

Manuş Baba Kimdir?

Manuş Baba Kimdir?

manuş baba kimdir, manuş baba, manuş babanın hayatı, manuş baba hakkında


'''' Senin geçtiğin yollardan yalnızlık çıkar gelir 
Ve böyle akşamlarda içim biraz daha erir,,,,

            Nev-i şahsına münhasır bir ismi birlikte tanıyalım istiyorum mavi kelebekler. Manuş Baba 1 Aralık 1986 Tarsus/Mersin doğumludur. Küçükken annesinin onu manuş diye sevmesinden etkilenerek bu ismi bulmuş ve harika şarkılar ile bizleri buluşturmuştur. Aslen ailesi Diyarbakırlıdır. İlk okulun bir bölümünü Tarsus'ta okumuş, sonrasında babasının mevsimlik işçi olarak Antalya'ya gitmesiyle birlikte oraya taşınmışlardır.


'''' Sor bana neden diye
Aşklar biter mi bir gün diye,,,,

         Öğrenim hayatına Antalya'da devam etmiş. Lise çağlarında babasının ona aldığı gitar ile müzik hayatı başlamıştır. Müzikle ilgili çeşitli eğitim ve dersler almış ve 2010 yılında Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Faküktesi'nde müzik bölümünü kazanmıştır. Sonrasında albüm ve sanat hayatı hızlıca başlamıştır. Konserlerine devam ediyor.

'''' Ne kadar söz varsa
Düne ait
Şimdi yeni bir şeyler
Söylemek lazım,,,,


       Manuş Baba insanı sakinleştiren hayli güzel bir sese sahiptir. 7 Aralıkta Kadıköy'de sahne aldı. Bende biraz onu anlatmak istedim. Aslında bir tavsiye üzerine dinlemeye başladım kendisini. Bu kadar içime işleyeceğini bilemedim sanırım. Bir sürü cover parçası var sesini çok seveceksiniz eminim. Ben kendisini de çok seviyorum. Dinlemenizi umuyorum. Mutlu günler mavi kelebekler.




7 Aralık 2016 Çarşamba

Kasım Ayı Okumalarım

Kasım Ayı Okumalarım

kitap, inceleme yazısı, emrah serbes, cengizhan göçer

      Selam mavi kelebekler. Aslında ayın biri gibi yazmayı planladığım bir yazıydı fakat bazı nedenlerden ötürü yazma fırsatı bulamadığım 'okumalarım' konseptli bir yazı yazmak istedim. Kasım ayı benim için kitap okuma açısından, verimli bir aydı.Kitap içerikleri ile ilgili çok bilgi vermeyeceğim fakat sormak istediğiniz bir şey olursa yorum bölümünde yazmaktan çekinmeyin. O halde hadi başlayalım.




beni ağlamayı unutma, okumalarım
             
                    Beni Ağlamayı Unutma;
       Sevgili Cengizhan Göçer'in merakla beklediğim yeni kitabıydı. idefix.com'dan sipariş ettim ve okudum. Zaten kendisini sosyal ağlardan yakından takip ediyorum. Şunu söylemem gerekirse harika bir iş çıkarmış. İlk okuduğum kitabı 'Kelebeğin Son Günü' kitabından aldığım hazzı aldım diyebilirim. 
       Yazım dili sade ve samimi okurken insanı kesinlikle sıkmıyor. İki günde okudum. Sade bir türk kahvesi ve bu kitap bana hayli iyi gelmişti. En sevmediğim ama yapacağım bölüme geldik. Puanlama, kitap için 8/10 puan diyebilirim. Mutlaka okuyun...





frambuazlı hayat, okumalarım
          
                 Frambuazlı Hayat;
       Sevgili Deep Tone'a ait bu kitabı alalı hayli oldu ama yeni okuma fırsatı bulabildim. Kitabı hayli zor buldum.  D&R'ın sitesi sayesinde alabildim. Sevgili Deep'i okuyanların hayli aşina olduğu bir dili var kitabımızın. Mavi rengin hakim oldu bir dış tasarımı olunca, kitabı kucaklamak geliyor içimden.
       Kitap okuyucuyu alıp götürüyor zaten. Sıkılmama garantili bir kitap. Bir fincan çay ve sahil kenarı bir kafede bir günde okumuştum kitabı. Bol bol da okuttum. Arkadaş çevreme de tavsiye ettim. Puanlama bölümüne gelince, kitap için 7/10 diyebilirim. Keyifli okumalar.






müptezeller, okumalarım
                  Müptezeller;
      Evet öyle bir adamın kitabı ki bu. Behzat Ç karakterinin doğmasına vesile olan kişi. Emrah Serbes'in okuduğum ilk kitabı olan 'Her Temas İz Bırakır' kendini okutan muazzam bir kitaptı. Sonrasında bu kitabı okudum. Yazar burada ne anlatmak istemiş? sorusuna 'abi sanane yaa, adam ne güzel yazmış işte' diye karşılık vermek geliyor insanın içinden.Tam bir inceleme yazısı yazacaktım benden önce davranan birini gördüm ve yazmayayım dedim.
        Kitabın aşırı samimi bir dili var. Bir kitabı okurken bu kadar karmaşık duygulara girmemiştim. Kitap hem güldürüyor, hem şaşırtıyor, hem de azıcık 'oha lan' dedirtiyor. Kitabı iki günde okudum. Puanlama bölüme gelince 9/10 diyebilirim. Keyifli okumalar.





Allah için sev, okumalarım
        
                         Allah İçin Sev;
       Sevgili Bilal İşgören'in severek okuduğum bir kitabı. Bu kitapta idefix.com alışverişim ile sahip olduğum bir kitap. Sevginin aslının Allah için sevmek olduğu oldukça güzel bir yazım dili ile işlenmiş kitaba. Bayıldım demeliyim. Kendisini twitter üzerinden takip ediyorum. Oldukça mütevazi ve samimi bir adam. Kendisine hayatında başarılar diliyorum.
       Yazarın okuduğum ilk kitabı değil. Daha önce de 'Ağlamak Geliyor İçimden' kitabı ile karşılaşmıştım kendisiyle. Yazım dili insanı mest ediyor demeliyim. Puanlama bölümüne gelince 8/10 diyebilirim. Mutlaka okuyun.





harry potter ve lanetli çocuk, okumalarım
       
                Harry Potter ve Lanetli Çocuk;
      Sevgili J.K Rowling'in devam niteliğinde yazdığı bir kitaptır. Ayrıca tiyatro oyunu olarak da sergilenmiştir. Nedeni nedir bilinmez ama umduğumu bulamadım ben kitapta. Harry'nin oğlu Albus'un hayli yer aldığı bir kitap. Ha okunur mu? Evet ben üç günde okudum. 
       Kitabın aşina olduğum bir yazım dili vardı ama dedim ya bir şey eksikti sanki. Okuyanların beni aydınlatmasını isterim. Sıkılmadım kitabı okurken ama taşları yerine pek oturtamadım. Puanlamaya gelecek olursak 6/10 diyebilirim. Keyifli okumalar.







aşık bir adam, okumalarım
     
                        Aşık Bir Adam;
      Gelelim Karl Ove Knausgaard'ın mükemmel kitabına. Aşık bir adamın yapacağı ve yapması gereken fedakarlıkların konu alındığı mükemmel bir kitap. ' Sırılsıklam aşık olmuştum ve her şey mümkündü. Her şey anlam yüklüydü' diyor yazarımız. Bağımlısı olacağınız bir kitap bundan eminim.
       Yazarın aşırı doğal bir dili var. Okuyucuyu bunaltmıyor. Bir itiraf romanı niteliğinde karşımıza çıkıyor. Yazarımız da pek yakışıklı valla. Önce kitaba sonra yazara tutuldum. Puanlama kısmına gelecek olursak 9/10 diyebilirim. Keyifli okumalar.






yalnızlar için çok özel bir hizmet, okumalarım
         
                    Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet;
      Murat Gülsoy'un okuduğum 3. kitabıydı. Ve okuduğum için oldukça mutluyum. Yalnızlığın, ölümün ve geç kalmanın fantastik bir biçimde, profosyonel bir biçimde işlendiği mükemmel bir kitap. İki günde okumuştum, hayli akıcı bir dili var.
      Kitabın okurken kendini sorgulamaya iten farklı bir anlatım tarzı var. Kitap ile yalnızlığa gözlerimizle bakabilme ve onunla konuşma yetisi kazanıyorsunuz (ayy benim Aziz Beyim var zaten). Puanlama kısmına gelecek olursak 7/10 demeliyim. Keyifli okumalar.







kara pazarlar, okumalarım
      
                          Kara Pazarlar;
       Sevgili Ece Evren'in anlatmaktan ve bendenizin okumaktan asla bıkmayacağım bir aşkın hikayesi. Ahh tam benlikti bu kitap. Sevmenin yaşı yok dostlar. Ahh sevgi için bir kadın neler yapıyor, ne güzel ve umut veren bir kitap. Hayatına giren sevgisizlere rağmen, sevgisini hiç esirgemeyen bir kadın.
       Ece ablamızın mükemmel kitabı oldukça samimi ve doğal bir dille yazılmış. İki günde okudum. Bir inceleme yazısı da yazacağım yakında. Çok ayrıntı vermeyim o yüzden. Puanlamaya gelecek olursak 9/10 demeliyim. Mutlaka okuyun.






ne güzel şey hatırlamak seni, okumalarım
                
              Ne Güzel Şey Hatırlamak Seni; 
       Kasım ayında okuduğum 4 şiir kitabı var. Ama ben bir tanesini yazmak istiyorum. Tabiki aşık olduğum Nazım Hikmet'i seçtim. Harika şiirlerinden seçmeler bulunan, mükemmel bir kitap.
       Nazım Hikmet'i bilenler bilir, adam mükemmel yazıyor. Sanki kalem ile kitap içinde vals yapıyor. Severek okudum. Puanlamaya gelecek olursam 10/10 tabiki. Okuyun, okutun.

6 Aralık 2016 Salı

Mavi'den Haberler

Mavi'den Haberler

MAVİ, BLOGER, DOMAİN, ALAN ADI, HABER, HAYATIMDA OLANLAR

      Ölmeden Önce Yapılacaklar;

       Selam Mavi kelebekler. Hayat nasıl gidiyor bakalım. Benim bu aralar yolunda giden şeylerim var, aman nazar değmesin. Bir kursa başladım, hafta sonlarımı bundan sonra ona ayıracağım. Ama kurs hakkında detay vermeyeyim. Bir liste hazırladım. Sevgili Çağrı Mustafa Alkan'dan aldığım bir tavsiye üzerine, kendime 10 maddelik bir 'ölmeden önce yapılacaklar' listesi hazırladım.  İlk maddesi için hazırlıklara başladım. Bu kurs da bunun için.

      Radyo Yayını;

       Yakın zamanda (tam ne zaman bilmiyorum) sıkı bir şekilde radyo yayını yapmaya başlayacağız dostlarla. Bunun için tabiki alt yapı ve teknik desteğim yok ama güzel şiir okuduğumu ve muhabbetimin çekildiğini söylerler. Bakalım bunu da denemeden öldüm demek istemiyorum. Yayınlar hep aynı gün ve aynı saatte olacak. Bunun için daha sıkı çalışmaya başladım.

      Depresyon Mu O?

       Depresyona girdim ama tatlış bir depresyon. Bu nasıl oluyor mu diyorsunuz? Polar kalpli bir pijama ve bolca nutella desem yeterli sanırım. Bir nedeni yok. Arada bana geliyorlar biliyonuz. Daha sık yazıyorum ama defterlere. Blogumu ve değerli Mavi kelebekleri dertlerimle boğmayacağım. Artık 'ben kimim?' sorusuna yanıtımı buldum dostlar. Ben mavi kızım, umudu denizler kadar olan ve Polyanna bir kimseyim.

      Birdelimavi.com Olduk;

       Alan adı almıştım ve teknik bir bilgim olmadığı için yönlendirme yapamamıştım, Siz bakmayın çok konuştuğuma, utanırım ve kimseden yardım alamam ben. İnsanlar kullanıldığını hisseder diye korkarım. Bu yüzden yönlendirme için biraz bekledim. Veee bugün tesadüfen sevgili Mustafa Sönmez'in kişisel blogunda alan adı aldığım sitenin yönlendirmesini konu alan bir yazı ve bir video gördüm ve onun sayesinde birdelimavi.com olduk. Kendisine çok teşekkür ediyorum. Mutlaka okuyalım onu, çok faydalı paylaşımlar yapıyor.

      Yine Mi Dövme?

       Tekrar dövme yaptırmaya karar verdim. Şimdilik askıda ama yakında uygulayabileceğim bir karar. Peki ne dövmesi? Her iki el bileğime yazı yazdıracağım. Sağ bileğime 'Eppur Si Muove' yani 'Her Şeye Rağmen Dünya Dönüyor'. Sol bileğime ise 'Per Aspera Ad Astra' yani 'Zorlu Yollardan Yıldızlara'. Bakalım neler olacak. Size veda edeyim zira balkondayım ve hava çok soğuk. Donduuuuuuuuuuuum... Saygılar, sevgiler dostlar...

   

2 Aralık 2016 Cuma

Konuk Yazar/  Zafer Babal

Konuk Yazar/ Zafer Babal

   
deneme, mavi, konuk yazar, blog yazısı

       Seni ilk gördüğüm an gözlerin aklımı çelmişti. Şu an sen yokken uykularımı çalan gözlerin... Gözlerimizin arka planında birkaç merhaba, nasılsın vardı belki. Bir de tanıdık birkaç kişi... Kelimeler vardı kulaklarımda oysa ben sana susmuştum. Bilmem hatırlar mısın, gökyüzüne uzun uzun bakmıştım o gün. Aslında suçluyu arıyordum o esnada. Kalbime uzanmıştı ellerin, hırsızı fark ettiğim halde kafamı çevirmiştim işini kolaylaştırmak için. Bu durumda avuçlarken sen kalbimi buna hırsızlık değil de bir çeşit gönüllü teslimiyet demeliydim gerçi.


      Semaya bakarken gözlerin mi, yoksa gökyüzü mü davranmıştı önce diye düşünüyordum. Gözlerin mavi, gökyüzü mavi, elbette biri birinden çalmıştı rengini. Başımı göklerden alıp tekrar senin atmosferine giriş yaptığımda kararımı vermiştim. Bu gözler, bütün bir gökyüzünü boyamaya yeterdi. Üzüldüğünde bulutlar gezinirdi, yağmurun eksik olmazdı hüzün mevsiminde gözlerinden. Gülümsediğinde ise güneşi görürdüm gözlerinde. Uzun süre bakamazdım bu yüzden sana. Kamaşırdı gözlerim.


      Nicesini görmüştüm oysa ömrüm boyunca. Beş altı renge hapsettiğimiz gözlerin aslında hepsi birbirinden farklı bakıyordu dünyaya. İşte kimi zaman dalgalı, kimi zaman dingin yolculuğumda gözlerine bir ömür boyu demir atmaya o zaman karar vermiştim. Çok fazla seçeneğim yoktu gerçi. Senin yanında, gözlerinin dalgakıranında dışarıdaki fırtınalar vız geliyordu bana, boyum kadar dalgalara gülüp geçme gücünü senden alıyordum.


      Sana suskunluğuma aldırma demiştim, hatırlıyor musun? Ben aslında çok konuşurum, susturamazlar beni diye açıklamak zorunda kalmıştım kendimi. Sessizliğimi hayra yormuyordun çünkü, büyük ihtimalle senden sıkılmaya başladığımı düşünüyordun. Oysa ben bilmediği diyarlarda yolunu kaybetmiş kimselerin şaşkınlığını yaşıyordum her seferinde. Gözlerine dalıp gittiğimde başlangıcını bildiğim bu yolun sonunu hiç çıkaramıyordum. Bilerek kayboluyordum belki de. Kaybolduğu halde kim daha güvende hisseder ki normalde kendini? İşte ben kaybolmuş bir çocuk gibi şaşkın, kaybolduğum yerin gözlerin olduğunu bildiğim içinse hayrandım sana. Hem bu şekilde gözlerine dalıp gitmişken sen dokunarak bulurdun beni. Elimi tutardın, bu sıcaklığın rehberliğinde tekrar bakardım gözlerine, bu sefer nerede olduğumun bilincinde bakardım gözlerine.


      Uzaktasın şimdi. Ben de yokluğunda mirasın, gökyüzünün mavisine dalıp dalıp gidiyorum sevgili. Bulutlar kapayınca önümü kızıyorum, geceyle de aram bozuk bu aralar. Aramıza zaten mesafeler girmişken bir de bu saydıklarımla uğraşıyorum. Tek tesellim, zamanın bizden yana oluşu. Gerçi ilk başlarda onunla da kavga ettik. Sanki daha tembel olmuştu sen yokken. Senin yanında akıp giden hâlini hatırlattım ona, biraz arayı bulur gibi olduk. Şimdi bana izin ver de kapatayım gözlerimi ve bir gün daha eksilsin takvimden. Bir gün daha eksilsin mesafelerden ve ben uykuya dalayım tekrar kaybolmak için gözlerinin mavisinde.,

                                                                                                            Zafer Babal - 30.11.2016

Yazar Hakkında: Satırların arasında kaybolduğu ve sözcüklerin rehberliğinde yolunu bulduğu her anın tadını çıkaran, 30'lu yaşlarında bir eğitimci, www.gonuldendile.com kişisel bloğunda gönlünden gelenleri dile getirme çabasında...

30 Kasım 2016 Çarşamba

21 Yaşın Getirdikleri

21 Yaşın Getirdikleri

yaşamın içinden, mavi, deneme, dertleşme


       Selam Mavi Kelebekler. Öyle böyle derken, koca 21 yılı geride bırakmışım. Hayatımın en güzel çağlarını yaşıyorum şuan. Dün gece oturup düşündüm biraz, bu gidiş nereye? Ben neden böyle bir hayat yaşıyorum. Daha iyisini kazanmak elimde mi acaba diye. Belkide hayatımı biraz renkli hale getirmeye başlamalıyım. Önce olanı kabul etmekle başlamam gerekiyor. O halde hayatımı kabullenişimi okumaya ne dersiniz?


Kendi İç Dünyamda;

      Bazen aşırı tepkiler verdiğim ve çocukça davrandığım gerçeğine alışmalıyım sanırım. Evet içimde 5 yaşında bir çocuk var. Onun oyuncakları halen elinde ve o büyümeye zorlanmadı. Keşke beni de zorlamasalardı.Bazen diyorum ki ' Yahu delicim, etrafına bir bak 21 yaşındasın ama yolunda giden tek bir şey yok, artık bir şeyler  yapmalısın' harekete geçirici gibi görünse dahi kısa süre sonra bu eylemden vazgeçiyorum ve aynı monotonlukta hayatıma devam ediyorum.

karikatür, evde kalmak, deneme


Sosyal Hayatta Ve Sosyal Ağlarda;

       Aslında çok erken dahi gözükse, bizim oralarda benim yaşımda bekar bir iki kişi kaldı. E haliyle bir evde kalmışlık hissi olsun, bir mutsuzluk olsun tüm hayatımı kaplamış durumda. Sonra biraz sosyal hesaplarımda gezeyim diyorum, yine hüsran. Bir nişan davetiyesi resmi, birinin üzerinde gelinlik hop nikah masası, biri kucağına 2. çocuğunu almış. Abi bu ne yaaa!!!

deneme, komedi, mizah, karikatür


Arkadaş Çevremde;

       Biraz gezeyim içim açılsın diyorum, orada da aynı konular. 'Aaaa şu evlendi haberin var mı? Şu biriyle kaçmış, bir başkası senelerdir sevdiği adamla evlenmiş' Yeter yaaa, napayım, olan olmuş Allah mesut etsin kardeşim. Biri de dönüp demez mi ? 'Hani sen çok seviyordun onu(adı lazım değil, baş harfi gece). Yanına gideceğim diyordun ne oldu? Sanane kardeşim ayrıldık, bitti, yürümedi, illa açıklama mı yapayım? İlan mı vereyim gazetelere. Birde samimiyetsiz bir gülüşle, 'zaten siz olmazdınız, biliyordum ayrılacağınızı öyle ilişki mi olur? diyor bayan ukala. Sanane acaba, evde kalan tek kız kalmak istemiyor sanırım. (bunu yazarken azıcık güldüm, kız kurusu ne olacak)

karikatür, deneme, mizah


Bloger İçinde;

       Bu apayrı bir konu zaten. Yazıyorum, çiziyorum. Harap ve bitap düşmüş bir aşk kadını gibi algılanıyorum. Kırılıyorum ve kırıldığımı sizinle paylaşmayı seviyorum. Bunda ne kötülük var. Geçen gün bir arkadaş, bloger iletişim formu aracılığıyla bir mesaj gönderiyor. Mesaj aynen şu şekilde ' Bak Sema, maviye değer verdiğin  kadar sevdiğin adama değer verseydin, şimdiye evlenmiştin. Bundan sonra daha dikkatli olursun, şu yazma işlerini de bırak, ev kadınlığını öğrenmeye bak' Yazan arkadaş bir bey. Aslında tanıdığım bir blog yazarı maalesef. Yahu abicim ben hem yazıp, hem de işlerimi yoluna sokamaz mıyım? Ben 16 yaşımdan beri çalışıyorum sen merak etme. Bir kadının kendini ifade etmesine neden taktın ki bu kadar. Ya sabır!!! Sanki evlilik güzel bir şey. (fakir temennisi)

deneme, karikatür, mizah


Son Noktayı Ben Koyayım;

       Evet kısaca 21 yaş bana genelde evde kalmışlığı hatırlatıyor. Bu aralar bir sürü mesaj alıyorum. Bloger bana bunu unutup iç dünyamı kucaklamam için bir fırsat. Neler olucak bilemiyorum tabiki. Belki mükemmeli yakalayamam ama hayatımı ben yaşıyorum. Biraz hızlı harcıyorum haklılar. Ama tükenende benim yaşamım. Sizleri seviyorum Mavi Kelebekler. Her şey çok güzel olacak, inanıyorum, belki bugün değil ama mutlaka bir gün demiş biri. Saygılar, sevgiler sunuyorum...

28 Kasım 2016 Pazartesi

Filmliyorum- Dağ 2 /Alper ÇAĞLAR

Filmliyorum- Dağ 2 /Alper ÇAĞLAR

film, türkiye, türk askeri

       
      Merhaba mavi kelebekler. Dün gece arkadaşlarla Dağ 2 filmini izlemeye gittik. Oldukça etkilendiğimi söylemem gerekiyor. Bugün bir inceleme yazısı yazmaya karar verdim.  Hadi filmi daha yakından inceleyelim.

 Film Adı; Dağ 2
 Yapım Yılı; 2016
 Yönetmen; Alper Çağlar
 Oyuncular; Murat Serezli, Çağlar Ertuğrul, Ufuk Bayraktar,Ahu Türkpençe
 İMDb;10 /10
 Mavice; 10 /10

Film Hakkında Genel Görüş; Aşırı Spoiler İçerir

      Film Alper ÇAĞLAR'ın yönetmenliğini üstlendiği aksiyon, dram ve gerilim türündedir. İlk filmin devamı niteliğinde çekilmiştir. Özel Kuvvetler Komutanlığı bir tim oluşturmaya karar verir ve eğitim alacak kişileri türlü testlere tabi tutarak seçerler. Bekir ve Oğuz ilk filmden aşina olduğumuz bu karakterler de bu time katılmak isterler. Fakat Bekir'in ayağındaki sıkıntı nedeniyle aksaması ve Oğuz'un omzundaki sıkıntı nedeniyle kabul edilmezler. 

      Umutların kırıldığı o anda Yarbay Veysel GÖKMUSA gelir ve ikiliyi tim eğitimleri ve elemelerine katılmak için kabul eder. Ağır eğitimlerden geçerler ve bu süreç boyunca Bekir ayağından fizik tedavi görür. 6 koca yılın ve zorlu eğitimlerin sonunda ''Fırtına Getiren'' timi adıyla bir göreve çıkarlar.

      Işid'in esiri gazeteci Ceyda BALABAN'ı kurtarmak için Irak'a giderler. Tam infaz edilecekken kurtarılır. Genç kadın Türk Askeri karşıtı yazılar yazan ve askeri hep eleştiren bir yapıya sahiptir. Ona rağmen hep anlayış ile karşılanmış ve ona cephe alınmamıştır. 

      Dağda yollarına devam ederlerken yolda Işid'in birkaç Irak Türkünü esir aldıklarını görürler ve görev dışı olsa da kurtarırlar. İki kızı yanlarına alıp yakınlarda bir köyde mola verirler. Bir sohbet esnasında gelen telsiz anonsuyla Işid'in köyü yağmalayacağını öğrenirler. Başta elinden birşey gelmeyeceği düşüncesi ile müdahale etmek istemezler. Ama duygularına yenik düşer Yarbay Veysel GÖKMUSA...

      Sahabın ilk ışıkları ile onları götürmeye gelen araçla köydeki çocukları ve gazeteci Ceyda'yı Türkiye'ye yollar. Kalanlar köye döner ve Işid varmadan köyü olacaklara hazırlarlar. Son Kale dedikleri bir binaya tüm sivilleri yerleştirir ve çatıya Türk Bayrağı asarlar. Burayı vatan toprağı bilir ve öyle davranırlar. 

      Işid köye girer ve nefesleri kesen bir sahne yaşanır. Çatışma sonunda köy kurtarılır ama Veysel komutan kaybedilir. Film boyunca en etkilendiğim sahnelerden biridir bu sahne. Tüm filmi anlattım mı ne? Sanırım evet. 

      Eşref Çullu, Baybars Yücel, Bekir Özbey, Oğuz Çağlar, Mustafa Şahin, Veysel Gökmusa ve daha birçok karakter akılda kalan hayatları ile mükemmel bir filmi ortaya çıkarmışlardır. Ben izlerken oldukça etkilendim. İMDb ilk kez bir filme hakkettiği değeri verdi diyebilirim. 10 puan aldığı görünüyor. Çok sevindin ve hakketti diyebilirim. Ve onlar isimsiz kahramanlar...Bir ölüm, bin diriliş...





      Eksiklerim illaki olmuştur. Yazmaktan asla çekinmeyin mavi kelebekler. Bu filmi bir kadın gözüyle anlattım. Şu kısmı da anlatsaydın keşke dediğiniz noktalar varsa paylaşın. Çok teşekkür ederim. Saygılar sunuyorum...

26 Kasım 2016 Cumartesi

Doktor ve Deli Kadın

Doktor ve Deli Kadın

deneme, doktor ve deli, iç yaşantı

Şissst sessiz ol doktor. Bu ara çok sık görüşmeye başladık farkettim bende. Yüzüm mü? Sorma doktor başıma çok şey geldi. Kırıldım doktor. Yüzüm de paramparça oldu. Bu maskeyi ondan takıyorum. Beğendin mi? Karga konseptli.

Neredeyiz biliyor musun? Biz lanetli bir ormanın orta yerindeyiz doktor. Herkes ne kadar da karanlık değil mi? Yooo hayır doktor gece bir tane. Karanlık çok. 

Yine kameranı açmışsın doktor. Tabi ben senin deney farenim unutmuşum. Bu defa kahveni de getirmişsin. Ne o sana çay vermiyorum diye mi bu tavır. Ne anlarsın sen çay içmekten doktor. Bu çayı gece için demledim. Bak ondan bile koyu halde şuan. 

 Suya dokunmanı istiyorum doktor. Sanki elin dalar gibi değil mi? Hadi ama doktor, gözlerin değil, elin uzaklara dalıp gitsin. Yahu sen nasıl doktor oldun, işin gücün çene senin. Neyse tamam üzerine varmayım. 

 E kamerayı neden kapattın doktor. Korktun mu karanlıktan. Ben çok korkuyorum. Hep korktum. Gece hiç aydınlanmadı benim için. Oysa hep korktum karanlıktan. Şuan deli gibi korkuyorum. O ise uyuyor doktor.  Ha neden öyle baktın, sen zaten delisin mi diyorsun. Hahah haklısın doktor. Çok haklısın.

Elin titriyor doktor, gözlerin doluyor. Çok mu korkuyorsun. Şissst ben yanındayım. Merak etme küçük deney faren hep yanında kalacak. Senin için hep deli kalacağım doktor. Kalk gidelim hadi, Nasıl olsa, güneş bir daha bize doğmaz...


24 Kasım 2016 Perşembe

Kendini Tanımamak

Kendini Tanımamak

deneme, iç yaşantı, hüzün


      Bilmiyorum içimde bir yere atamadığım, ama yok olursa da üzüleceğim bir hüzün taşıyorum. Geçenlerde bir yazı okudum. Çok güzeldi, çok etkilendim. Hayatımızı sadeleştirmek ile ilgili. (Buradan okuyun buyrun) Çok istediğim bir eylem. Aslında kendi bedenimden kurtulup, içimdeki deli yanımla birlikte defolup gitmek istiyorum, kimsenin bilmediği yerlere. Belki kimse bilmiyor ama içimde bir çiçek bahçesi taşıyorum. Ama artık bir takım korkularım var.

      Mesela birinin o bahçeden bir papatya koparması... Bu yüzden bedenimi bir araç misali kullanıyorum. Gizliyorum güzel olan her şeyi. Ama genelde insanlar içindeki değil, yüzündeki güzellikle ilgilendiğinden, bir şekilde giriyorlar hayatıma. bunaldım...yoruldum...doluyum...

      Geçenlerde bir mektup yazdım. Bir intiharı konu alıyordu. İlginç olurdu değil mi? Eğer bir gün intihar edersem o mektubu yayınlayacağım blogumda. Aslında yanlışlıkla yayınlamıştım. Farkeden bile olmuştu. Düşünsenize bir yorum yapıyorsunuz ama asla yayınlanmayacak. Bu nasıl bir ironi.

      Hayatımı yazıyorum kağıtlara. Ne acıdır ki çabucak bitiyor. Ne yaşadım ben böyle. Koca bir hiç. Ooo evet bu duygusuz kız aşık bile oldu. Zaten 3 sayfalık hayatımın 2 sayfası bundan ibaret. İş ile ilgili sıkıntılarım, gerekse yeni bir eve alışma. Zor mu bunlar? Hayır aslında değil. Ama asıl zor olan tek başıma dünya kadar yükü omzuma almış olmam. Daha 21 yaşındayım ama benim için yolun yarısı eden o yaşa ulaştım. Ben bir bu kadar daha yaşasam bana yeter. 

      Hayallerim ve hedeflerim birbirine giriyor. Ütopyaları hedef haline getirdiğim absürt zamanlar. Aslında ne yapacağıma karar vermeye çalışıyorum. Hayatım 1 ile 2 arasında gidip geliyor. İlerlemek yok, mesafeler aşırı, karmaşa dolu. Yoruldum artık, hemde çok yoruldum.

     Ya aslında bir mucize olsun istiyorum. Yani daha doğrusu bir şeyler hep yolunda gitsin istiyorum. Bakın birkaç mutlu son artık mucizelere bağlı. Kısaca kendi boyuma doladığım bu ipe sarmaş dolaş oldum ve hareket edemiyorum. Beni dinlemenizden mutluyum mavi kelebekler. 


23 Kasım 2016 Çarşamba

Beni Hatırla Çocuk/ Final Bölümü

Beni Hatırla Çocuk/ Final Bölümü

hikaye, öykü, final

      Ve Uyandı...

     Gözlerini açtığında ışık hayli yormuştu onu. Sağa sola baktı ve olanları kavramaya çalışıyordu. Neler olduğunu bir türlü anlamıyordu. Bir ara başını yana çevirdiğinde komidinin üzerinde duran bir kitap dikkatini çekti. "Hatırla Beni Çocuk"...

      Hiçbir şey hatırlamıyordu ama bu kitap ona çok aşina geldi. Biraz bekledi ve olanları hatırlamak için kendini zorladı. Kısa kısa hatırlatmalar yapmıştı beyni ona. O tepe ve intihar. Aman Allah'ım nasıl bir noktaya gelmişti.

      Bağırmaya başladı, çığlık attı ve yardım istedi. Odaya hemşire girdi. Çok denedi fakat sakinleştiremedi. Ve doktorunu çağırmaya gitti. Doktor içeri girdi ve "Adnan Bey sakin olun, iyisiniz, şükürler olsun uyandınız. Biraz sakinleşin lütfen. Merak etmeyin size olanı biteni anlatacağım"

      Adnan hemen sakinleşti. Gerçeklik ile bağını kaybetmiş haldeydi. Kendini soyutlamış ve neyin rüya olduğunu düşünüyordu. Kısık bir sesle "bana ne oldu" diyebildi. Doktoru gülümsedi. Herşeyi anlayacağım, sakin olun herşey yolunda.

      "Siz babanızın cenazesine gitmek için yola çıkmışsınız. O sizin hep öğretmen olduğunuz günü merak edermiş. Tonya'ya cenazesine yetişmek istemişsiniz. Fakat gittiginizde çoktan defnedilmiş. Bu durum sizi oldukça etkilemiş ve yüksekçe bir yerden kendinizi aşağı atmışsınız. Sanırım düşerken kafanızı vurdunuz, bu yüzden suya düştüğünüzde zaten baygınmışsınız. Sizi mahalleden Davud amcanız bulmuş. Hastaneye götürmüş. Kalbiniz durmuş. Sonra İstanbul'a nakil oldunuz, durumunuz hayli kötüydü, solunum cihazına bağlıydınız. Ama 4 ay önce ayırdık cihazdan sizi, fakat bir türlü uyanamadınız. Peki şimdi nasılsınız?"

       Adnan'ın gözleri yuvalarından fırlayacaktı nerdeyse. "Herşeyin bir rüyadan ibaret olması ve aslında kendi yaşadıklarımı, sanki başkası yaşıyor gibi hissetmem. Allah'ım çıldıracağım. Bu nasıl olur. Peki ya İlkyaz?" Doktor gülümsedi "İlkyaz benim, sürekli senin yanındayım, muhtemelen o yüzden beni hatırlıyorsun"

      Adnan "Hatırlamak ne kelime, siz hikayemin baş kahramanısınız. Sizi unutmak zor ve zahmetli bir iş olurdu" Adnan'ın bir türlü olanları idrak edemiyordu. Bu kitap  neydi acaba. Hemen sordu. Aldığı cevap onu mutlu ediyordu. "ben sizinle ilgilenenirken ki sürekli burda kalıyorum, size bu kitaptan cümleler okurdum rastgele. Bu yüzden hatırlıyor olabilirsin."

      Biraz daha kaldı Adnan hastanede. İlkyaz da yanında kaldı. Aralarındaki muhabbet de ilerledi. Zaten rüyalarında aşıktı. İlkyaz Adnan hocayı kendi evine götürdü. Ona bir eş kadar iyi bakıyordu. Ve Adnan  o kitaptan birşeyler okumasını istedi İlkyaz'ın.

      "Yürüdük, bilinmez bazı yerler gördük, bildik ve gördük. Biri değil, bizi bildik. Bir gözümüz kör oldu sustuk. sevdik sustuk... konuştuk yine sustuk sonrasında... Herşeyi unuttuk, olan biteni unuttuk. Sende unut, herşeyi sil ve öyle acı acı unut yeterki hatırla beni çocuk..."

22 Kasım 2016 Salı

Beni Hatırla Çocuk/ 7. Bölüm

Beni Hatırla Çocuk/ 7. Bölüm

öykü, hikaye, 7.bölüm

      Doktor geldi . Ve oldukça yorulmuş gözüküyordu . Adnan öylece gözlerine baktı ve umutla iyi haberler bekledi. Neler yapacağını bilemeden yalnızca dinledi.

      "İlkyaz düştüğünde kafasına darbe almış. Ciddi bir travma oluşmuş. Elimizden geleni yaptık. Şuan yoğun bakımda fakat koma hali söz konusu. Bundan sonra uyanması mucize. Yanına bir kişi alacağım kısa süreliğine. Enfeksiyon nedeniyle çok fazla ziyaret yapamayacağız. Günde 1 kez yalnız bir kişi görebilir"

       Adnan hoca Davud Efe'den onayı aldı ve İlkyaz'ın yanına girdi. yatağın kenarına oturdu ve ellerini tuttu. Her yerde bir sürü cihaz vardı. Elleri çok üşüyordu. Adnan hoca önce iki elini birbirine sürterek ısıtıyor, sonra İlkyaz'ın elini ısıtıyordu.

      Bir hafta geçmiş ve İlkyaz'dan halen bir tepki gelmemişti. Sürekli ağlıyordu genç adam. Tüm bu olanlar için kendini suçluyordu. Belkide haklıydı. O hiç hayatına görmeseydi, ölümün bir kaçış yolu olduğunu hiç düşünmeyecekti İlkyaz.

      Davud Efe girdi torununun yanına. Ağlıyordu, sanki hiç dönmeyecekti göz yaşı. Yorgunluktan bitap düşmüş, hiç hali kalmamıştı. "Ah penum güzel kizum, nasi kıydun kendine. Hepsu penum yüzumden. Affedesun beni. Affet kizum dedeni"

      Sabah erkenden kalkmış her zaman buluştukları o tepeye gitmişti Adnan hoca. Yine aynı ağaç gölgesine oturmuş umutla ve aşkla düşünüp duruyordu. İlkyaz'ın atladığı o yamaca gelmiş. Son kez bastığı o toprağı öpüyordu. O anda durdu, aklına bir fikir gelmişti. Koşarak hastaneye gitti...

      İlkyaz'ın yanına geldi. Doktordan izin aldı ve içeri girdi. Ona Turgut Uyar'ın en sevdiği şiirini okudu. Şiir bitti ve tekrar okudu genç adam. Çok umutluydu şiirin gücünden. Herkese hayat vereceğinden emindi. Tam umudu kesecekken kaşını oynattı genç kız. Sonra ellerini. Adnan bağıra bağıra doktoru çağırdı. Hem ağlıyor, hem de gülüyordu. Ve uyandı..


'''''Kısacık yoğun bir akşam

herkezin yüzünün bir anıya karıştığı
yoğun bir akşam 
bana bir memur gibi davrandılar hastanelerde 
ve bir intihar üstüne söylenti 
bütün kıyıları dolaştı durdu 
kısacık bir akşam 

 Kısacık serin bir akşam 
kelebeklerin atlarla yarıştığı 
yoğun bir akşam 
bazı mektuplar damgalandı postanelerde 
oturuldu bir takım şarkılar söylendi 
bir adam bir kadının kapısını vurdu 
kısacık bir akşam,,,,,

Devamı olacak zaar...

Bölüm 1 için tıklayın
Bölüm 2 için tıklayın
Bölüm 3 için tıklayın
Bölüm 4 için tıklayın
Bölüm 5 için tıklayın
Bölüm 6 için tıklayın

21 Kasım 2016 Pazartesi

Beni Hatırla Çocuk/ 6. Bölüm

Beni Hatırla Çocuk/ 6. Bölüm

hikaye, öykü, aşk, mavi

     Adnan hoca her zaman gittikleri o tepeye doğru  koşmaya başlamıştı, Davud Efe de onun ardından koşuyordu. Belli ki aklına birşey gelmişti Adnan hocanın. Koştu ve daha hızlı koştu tepeye vardığında hava hayli kararmıştı, göz gözü görmüyordu. Bir gölge seçebildi karanlıkta Adnan hoca.

      İlkyaz mıydı o? Uçurumun kenarında öylece duruyordu. Evet oydu, kesinlikle o. Adnan hoca daha çok yaklaştı 'İlkyaaaaaaz dur sakın bir delilik yapmaaa' Biraz daha usulca yaklaştı. İlkyaz'ın gözleri ağlamaktan şişmiş ve hiçbir şey düşünemeyecek kadar zor zamanlar geçiriyordu. Ve hiç olmaması gereken şeyler oldu. o anda Davud Efe'de tepeye ulaşmış, İlkyaz'a durması için yalvarıyordu...

     İlkyaz hiç düşünmeden attı kendini bilinmeyen o maviliklere, Adnan hoca haykırdı, yüreği tüm Karadeniz'i ateşe verdi. 'haayıııııııırr'. Davud Efe dizlerinin üzerine çökmüş ağlıyordu. Öyle çok canı yanıyordu ki, gözlerinden yaş yerine kan geldi sanki.

      Adnan hiç düşünmedi çeketini çıkarttı ve atladı ardından kızın. Aşağıda hırçın Karadeniz, yukarıda lanet bir gökyüzü hüzün taşlarını döküyor. Atladı ama bir türlü bulamadı İlkyaz'ı genç öğretmen. Atlarken başını kayaya sertçe çarpmış, suya düştüğünde zaten baygın haldeydi genç kız.

      Daha derine daldı Adnan hoca. Daldı ve tuttu ilkkez  sevdiği kadının ellerini. O tutuş aslında bir daha bırakmamaya yemin gibiydi. Kıyıya zar zor ulaştılar. İlkyaz'ın kalbi durmuştu. Yardım için bağırdı genç adam. Mahalleli koştu yardıma. Ambulans çağırdılar. Adnan hoca suni tenefüs ve kalp masajı yapmaya başladı. Ekipler gelince kenara çekildi.

      Kalbi çalıştırıldı ama çok kötüydü genç kız. Hastaneye, merkeze götürdüler kızı. Tonya'ya geldiklerinde iyice ağırlaşmıştı durumu, hemen yoğun bakıma aldılar. Saatlerce süren bekleyişler, zamanın uzaması nedeniyle yerini endişeye bırakıyor, bir türlü içeriden haber gelmiyordu. Davud Efe Adnan hocaya kuru kıyafetler getirmiş' git ha pu kiyafetleru giy, sende hasta olacasun, pide saa pakamam' Adnan hoca gülümsemiş ve üzerini değiştirmeye gitmişti.

      Ağlamalar kesilmiyor, halen İlkyaz ne durumda bilinmiyordu. O anda doktor geldi,Beti benzi atmış, hayli yorulmuştu. Adnan hoca aldığı haber ile yığılıp kalmıştı...

Devamı olacak zaar..

Bölüm 1 için tıklayın
Bölüm 2 için tıklayın
Bölüm 3 için tıklayın
Bölüm 4 için tıklayın
Bölüm 5 için tıklayın
Bölüm 6 için tıklayın

20 Kasım 2016 Pazar

Beni Hatırla Çocuk/ 5. Bölüm

Beni Hatırla Çocuk/ 5. Bölüm



      Adnan hoca neden gitmişti o eve kendi bile anlamamıştı. Sadece olanları muhtara anlatmış, İlkyaz'ın onunla görüşmek istemediğini hatta kaçtığını söylemişti. Tabi bizim muhtarda "Burası küçük yer, laf söz olur, gidip kızı dedesinden isteyelim" demişti.

      Tabi Adnan hoca ne bilsin kız istemeyi. Zaten kimi kimsesi yok, muhtarı kaptığı gibi getirmişti Davud Efe'nin evine. Efe lakabıydı onun, tek başına 10 kişinin hakkından gelirmiş gençken, o zamanlardan beri Efe demişler.

      İlkyaz Adnan hocayı görünce çok şaşırdı. Dedesi İlkyaz'dan çay yapmasını isterdi. Adnan hoca atladı lafa "aslında kahve yapılıyor diye biliyorum" Muhtar bir iki öksürme hareketi ile susmasını söyledi. Dedesi gülümseyerek "pak evlat piz kizduğumuzda, mutlu olinca, bir muhabbete kaşuk atacakken çay içeriz" Adnan gülümsedi ve anladığını ifade ederek salladı başını.

      Çaylar içildi. İlkyaz kaçamak bakışlar atıyordu Adnan hocaya. Neden geldiklerini anlamaya çalışıyordu. Muhtar lafa girdi. "Davud Efe sebebi ziyaretimize gelecek olursak, Ilkyaz kızımızı Allah'ın emri ile Adnan oğluma isterum, ne dersun?" İlkyaz bir an çaydan büyük bir yudum aldı ve "Allah'um yandum". Ilkyaz dudağını ısırdı ve muhtara git işaretleri yaptı.

      Davud Efe bir noktaya bakakalmış, hiç konuşmadan öylece duruyordu, bir anda kalktı ve eline tırpanı alıp bağırmaya başladı "ula ırz düşmanlari, ula hainler, gapçık ağizlu muhtar, gelin ha buraya da yarayim sizi ikiye" İskenderli meydanında kovaladı onları Davud Efe. "Ula siz benum küçücük fidanumi nasil istersiz, ula boyun devrulsun hoca" Ara ara duruyor ve dinleniyordu yaşlı adam. O durunca Adnan hoca da duruyor, tekrar koşana kadar onu bekliyordu.

      O günden sonra okula dedesi getiriyor, akşam da tekrar alıyordu. Ama okula girmiyordu. Adnan hoca şiirler okuyor, İlkyaz ise derste sürekli ona bakarak gülüyordu. Ders arasında İlkyaz'ı durdurup "neden deden bu kadar sinirlendi, hani sevenler kavuşurdu Karadenizde" Ilkyaz gülümsedi ve "bak kendin söylüyorsun hoca, sevenler diyorsun, daha geleli 1 ay olmamış, ne ara sevdin, karşındaki de aynı duyguları hissetmeden nasıl istemeye geldin"

      Adnan hoca İlkyaz'a biraz yaklaştı "beni seviyorsun" dedi. Kız utancından ne yapacağını bilemedi ve tokatı patlatıp, koşarak uzaklaştı yanından. Genç öğretmen gülümsedi tokata cevaben. "Beni seviyorsun çocuk"

      Aylar geçti İlkyaz ile muhabbeti ilerletmişti genç adam. Dedesi de artık okula bırakmıyor ama Adnan'ı nerde görse sinirleniyordu. Sürekli şiirler okuyor, Türk Edebiyatı şairlerini anlatıyordu genç kıza. Sevdiklerini söylemekten de hiç çekinmiyordu. Uzunca bir tepeye çıkıp, bir ağacın gölgesinde oturuyor Cemal Süreya'dan dizeler okuyordu genç kıza.

      Bir sabah dedesi ile kavga etti İlkyaz. Babasının kötü bir adam ve işe yaramaz biri olduğunu söyleyip durdu kıza Davud Efe. İlkyaz da bağırarak çıkıp gitti evden. Akşam geri dönmemişti. Biricik torunu, kızı kayıptı, içi içini yiyordu Davud Efe'nin. En sonunda Adnan hocanın kapısı çaldı. Ama orada da yoktu İlkyaz, Adnan hocanın olanlardan haberi dahi yoktu...

   Devamı olacak zaar...

Bölüm 1 için tıklayın
Bölüm 2 için tıklayın
Bölüm 3 için tıklayın
Bölüm 4 için tıklayın
Bölüm 5 için tıklayın
Bölüm 6 için tıklayın

19 Kasım 2016 Cumartesi

Beni Hatırla Çocuk/ 4. Bölüm

Beni Hatırla Çocuk/ 4. Bölüm

Öykü, hikaye, aşk, Karadeniz

      Adnan Hoca ne kadar ısrar etse dahi arabaya binmedi genç kız. Utandığı o kadar belli oluyordu ki, biraz bekleyip yoluna devam etmesini istedi ama öyle olmadı. Yakınlarda bir yerlere park etti arabasını ve kızla birlikte kaldırımda yürümeye başladı.

       İlkyaz sinirlenmiş olacak ki; "Amacın ne senin, dedem ikimizi birden vursun mu istiyorsun. Az git öteye, ötede yaşa adamlığını"
Adnan hoca ne yapacağını bilemedi, neden bu kadar sinirliydi ki. Yine de girdi lafa;"Bazen günahlar sana cazip gelir, cehennemi hiç düşünemezsin, sen de benim için öyle birşeysin çocuk. İnan bu halime, kendim bile inanamıyorum. Ama Mecnun boşuna mecnun olmamış, Kerem boşuna bu kadar sevmemiş"

       Göz bebekleri büyüdü İlkyaz'ın. Nasıl oluyordu da iki güzel söze kaptırı vermisti deli gönlünü. Ama yine kendinden ödün vermedi, sözlerden etkilendiğini belli etmedi. "Bak hoca okul içinde sana saygım sonsuz bilesun, ama okul dışında kafanı karpuz gibi ikiye yararım. Git başkası ile eyle kendini"

       Koşarak uzaklaştı genç kız, evine gitti. Dedesi çardakta oturuyordu. Yanağına bir öpücük kondurdu ve odasına çıktı. Çok severdi dedesini İlkyaz. Anne ve babasından kalan tek hatıraydı. Yatağına uzandı, karnında garip bir sancı vardı. Karnına doğru döndü, elini karnına koydu; " ula ne salak bir organsın, açum desene. Ne ağrıyip, duraysun"

      Adnan hocayı düşünüyordu. Ne kadar romantik bir adamdı bu böyle, şiir okuyan, yazan, sevebilen, belki de sahip de çıkan. Yok yok bu devirde nerde böylesi. Tam gözlerini kapatmış derinliklere dalacakken dedesi aşağıya çağırdı genç kızı. " off dede yaa rüyamda bile erkeklere izin vermiyorsun" Gülerek kalktı yatağından.

      Aşağıya indiğinde dedesi halen söyleniyordu. "Ilkyaz kizum haydi da, ha bu gıza bir turli ögretemedum çabuk olmayi. Sanki ari pokuyla yapişturduk yatağa" O söylendikçe gülüyordu kız, bilerek geç inerdi bazen daha uzun sürsün diye. Dedesi de hiç yorulmaz sabaha kadar söylenirdi.

      Aşağı indi ve gözlerine inanamadı genç kız, Adnan hoca gayet şık bir halde, yanına da muhtarı almış gelmişti. Onu görünce Gözleri yuvalarından fırladı sanki...

Devamı olacak zaar...

Bölüm 1 için tıklayın
Bölüm 2 için tıklayın
Bölüm 3 için tıklayın
Bölüm 4 için tıklayın
Bölüm 5 için tıklayın
Bölüm 6 için tıklayın

18 Kasım 2016 Cuma

Beni Hatırla Çocuk/ 3.Bölüm

Beni Hatırla Çocuk/ 3.Bölüm



      Adnan hoca biraz buruk ve endişe dolu haliyle okulun yolunu tuttu. Okul fena değildi. Hatta beklediğinden çokta güzeldi. Sınıf öğretmenliği yapacağı 12/F sınıfını aradı, koridorun sonundaki şu acayip sesleri çıkartan, haylaz öğrenciler ile dolu sınıfına girdi.

      Sınıfı ile tanıştı. Sınıf oldukça vurdumduymaz ve okumak için değil de ortam yapmak için gelen öğrenciler ile doluydu. "Ben Adnan, bana istediğiniz gibi seslenebilirsiniz." Sınıftan bir ses yükseldi ve "Lan hoca desek bile mi?" Sınıf gülmeye başladı . Adnan hoca da öyle. Zaten zor olacağını tahmin etmişti burada öğretmenlik yapmanın.

      "Evet sen bana öyle seslenebilirsin, bu senin aslında ne kadar az kitap okuduğunu gösterir ki bende daha net hatırlarım seni" dedi. Sınıf Adnan hocayı sevmişti aslında. Bir anda bir noktaya takılı kaldı genç öğretmen. Aman Allah'ım nasıl olur. Bu oydu, İlkyaz Adnan hocanın öğretmenlik yaptığı sınıfta okuyordu. Peki kaç yaşındaydı ki bu kız? Düşünceler sardı genç adamın kafasını.

      Tüm sınıfı tek tek kendilerini tanıtmaya zorladı. Böylece gerçeği öğrendi. Okul köye geç açılınca bir sürü öğrenci de geç başlamıştı. Sınıfında 22 yaşında bile öğrencisi vardı. İlkyaz da 19 yaşında gencecik bir kızdı. O kadar güzel bir ses tonu vardı ki genç kızın, o konuştukça Adnan hoca eriyip gidiyordu.

      ilkyaz ders arası arkadaşları ile bir araya geldi. Kız arkadaşları Adnan hocanın bakışlarını anlamış olacak ki imalı konuşmalar dönüyordu ortada. "Gördün mü nasıl bakıyordu sana Adnan hoca, sen konuştukça adam deliye döndü , mecnun oldu be" İlkyaz sinirlenmişti, sinirlenince kendini tutamıyor, hatta bazen bağırıp çağırıyordu. "Saçma sapan konuşmayın ya, ben o bostan turşusu suratlı adama mı kaldım?" Biraz gülüştüler.

      Ders Edebiyattı. Adnan hoca sınıfa girer girmez yüzü kıpkırmızı olmuştu genç kızın. Şiir okumaya başladı genç adam, Cemal Süreya'dan...

Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden 

En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye 

Lâleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız 
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun 
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez 
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor 
Bütün kara parçalarında 
Afrika dahil 

      Şiiri genç kıza kaçamak bakışlar atarak okuyordu. O baktıkça daha da kızarıyordu İlkyaz'ın yüzü. Neden böyle hissediyor. Bu ne kadar garip bir duygu böyle. Okul dönüşü arabasıyla giderken yolda İlkyaz'ı görüp duruyor, evine bırakmayı teklif ediyor ama İlkyaz'ın tedirginliği yüzünden anlaşılıyordu.

Devamı olacak zaar...

Bölüm 1 için tıklayın
Bölüm 2 için tıklayın
Bölüm 3 için tıklayın
Bölüm 4 için tıklayın
Bölüm 5 için tıklayın
Bölüm 6 için tıklayın