26 Ağustos 2019 Pazartesi

İKİ NOKTA, BİR ÜNLEM VE BİRAZ İÇ DÖKÜŞ

İKİ NOKTA, BİR ÜNLEM VE BİRAZ İÇ DÖKÜŞ


Bir baharı karşısına almış yürüdükçe yürüdü.
Gümüş kuleleri vardı, hasetten delirmiş sarayında.
Bir tek o kulelere dokunamazdı kader.
Bir onları es geçmişti çoktan.
Altından bir mızrap kavrandı elinin hiddetiyle.
Bir gümüş kuleleri vardı önceden, şimdi de birkaç nefes dolu bir ciğer.
Yolunu bilmez, izini silerdi yürüdükçe düşlerinin.
Bir adım daha atsa sanki yıkacak kağıttan kayığı.
Bir adım gitti ve yıkıldı.
Kulaklar pasları silinmiş halde oradaydılar.
Bir takım günahlara ortak, bir elin parmağına denk gelecek şekline şahittiler.
İftiralarını, itilaflarına satmış bir kadın yaralı ve bekleyiş içinde,
Bir iki duman çektiği sigarası, bitmek için kül tablasında terk edilmiş.
Omzu her zamankinden düşük bir baba köşesine çekilmiş,
Dalgası kendine fayda göstermeyen bir deniz daha da içine sinmiş,
Ve bir de gökyüzü tabi... Karanlık...
Müzik her zamankinden yorgun tonlarda çalıyor,
Bir sigara daha yakılıyor ve yok olmaya terk...
Yapraklar içinden acıyı geçiriyor rüzgar niyetine,
Duygular karambole, mevsimler şarampole yuvarlanmış,
Bir bekleyişe daha yer veriyorlar,
Gidiş nerede?
Belli ki gümüş kuleler yıkıldı çoktan,
Hırsa bilenmiş mızraplar hedefini arıyor,
Birileri yine mutluluklar diliyor,
Birileri hayal kurup mutlu olmak istiyor...
Lirik bir kadın bedeninde çıplak,
Niyet bir gölge olur insanlara hırsla,
Pencere kenarında bir oyuntu ve içeri sızan güneş,
Adamın gözlerindeki korku ve içine hapsettiği nefret,
Zamanın oluşturduğu derin korku ve dipsiz bir kuyu,
Tanrının bitmeyen öfkesi ve adına sevgi dediği sınav,
Hepsi bir bedeli ödemek için orada,
Bir çoğu ölümü izlemek için müptela.
Ve sayfalar dolusu kelime, dökülmüş onca yalan.
Dağınık saçlarına şahit olduğum keder,
Dağıtmış onca insanı,hali cehennemden beter,
Birkaç kafiye ve sonrası derin uyku,
Kadere razı gelmek, rüyadan uyanan gözler ve birkaç damla su...

6 Temmuz 2019 Cumartesi

Yaşamayanlar

Yaşamayanlar


        Merhaba...
Tanrıyla aramda bir bağ kalmadı. Doğumum vahim olacak ki beni o anda terk etmiş. Güneş doğar, tepeme dikilir ve gölgem kısalır. Aynı anda varoluş penceresi kendini zamanın hacziyle açar. Umutsuz her yarın, beklemek direnişini kazandırırken bedenime, unuttum her anın tadını çıkarmak gerektiğini...

        Kapitalist düzen para verip aldığımız kalemin ucundan dökülen kanlı kelimelerdir. Akıtmaya korktuğumuz her bir kan için ağır bedeller öderiz. Ve hiçbir başlangıç süre gelmesi için beklemez bizi, kendi sonunu yine kendi getirir...

        Hüküm sigara bitirişleridir dudağımızın. Güneşi ne hızla takip ettiğimiz bilinmez ve ön görülemez. Bu hız bizlerin hayatı hangi makarasından yakaladığımız ile ilgilidir. Bazen sonsuz sandığımız bir his bizi zaten kuyu dibinde karşılamış fakat getirtiği karanlıktan önümüzü görememişizdir.

        Bağımlılıktan morarmış göz altlarımız dağılmışlıktan bir de şişmiştir. Ve aynaya bakma cesareti gösteremeyen ufak beyinlerimiz ile "iyiyimler" çakarız solan güneşe. Havanın aydınlanmasını görmez, aydın insan ayakları yaparız. Mobiliteyi güçlü insanlarız biz olarak algılar kapı eşiklerinde ağlarız. Aslında biz insan olmaktan bile korkarız... Korkağız...

17 Mayıs 2019 Cuma

 Cehennem Hanginiz?

Cehennem Hanginiz?



     Kayboldum,
     Cennet hanginizin ayakları altında meze?
     Yürüyorum,
     Yollar neden böylesi bir karanlığa mahkum?
     Herkes kendi cehenneminde günahkarmış,
     Ben neden hepinizin günah keçisiyim?
     Ölmek bu kadar cazip olmamalıydı,
     Yaşamak da bu denli zor...

     Ben teslimim karanlığa,
     Hep birlikte şarkılar söyleyelim,
     Tanrı bizi duyuyor,
     Tüm o gereksiz egoistlerin kulakları çınlasın,
     Biz cenneti bulduk diyelim,
     Müzik cennetimiz bizim...
     Bizim en büyük şansımız özgürlük,
     Biz bedenlerimizi özgür ruhlarına teslim ettik,
     Şimdi aradan çekilme zamanı.

     Başını eğme,
     Suçluluk duyma yalnızlığından,
     Seni asla anlamayacaklar,
     Bizim anlaşılma derdimiz yok mesela,
     Bu dünyayı onlar gibi yaşamıyoruz.
     Biz farklı değiliz, deliyiz...
     Kelimelerini harcama anlayış cahillerine,
     Onlara ihtiyacın olacak yürüdüğün bu yolda.
     Az kaldı, hepimiz bir sonun yolcusuyuz,
     Her şeyin burjuvası, hayallerin borçlusuyuz.
     Sizler de bana dilek hakkımı iade edin,
     Yanlış bir dileğin idam tahtasında asıldım...

     Bana zamanından verme, artık zor.
     Ellerini istemem, artık çok soğuklar,
     Deniz fenerim melodiler benim,
     Duymuyor musun dalgalar şarkılar söylüyorlar,
     Düşünceleri kısınca sesleri çoğalıyor mükemmel senfoninin.
     Kimin günahı ki bu?
     Dünya bile kendi kendini yok ediyor...
     Yüksek sesle söyleyin şarkılarınızı,
     Tanrı sesimizi duymamakta ısrarcı,
     Sus diyorum kafamın içindekine,
     Kelimeleri toparlayamıyorum.
     Artık kendi sesimi bile duymazdan geliyorum.
     Sizler kanlı parkalar ile gezip durun.
     Kibriniz dünyayı kirletiyor,
   
     Derin nefesler alıp durdum,
     Benim tutsaklığımı hoş görün artık,
     Sıralı perdeler iniyor ölümlerin ardından,
     Görmüyor musun göğü bir ateş çalmış,
     Dünya cehennem gibi,
     Tanrı bizi neyle cezalandırıyor?
     Daha yüksek sesle duyurun melodileri,
     Korkmuyoruz yazılmayan sonlardan,
     Tek korkumuz çaldığınız umudumuz...

12 Mayıs 2019 Pazar

Veda

Veda



Ve gidiyorum...
İnan bana bu sana yazdığım onlarca satırdan biri yalnızca.
Umutsuzluk pencereden damlarken içeri,
En sert rüzgarlarını omzuma alıp gidiyorum.
Biliyorum sen de geleceksin...
Biliyorum bu yolu sen de ezberledin.
Ama büyük bir yıkım orada seni beklerken,
Cesaret eder misin yalnızlığı bölüşmeye?

Umutsuzum sevgilim,
Niyetsizim de biraz,
Pencereler açıyor, kuş sesleri alıyorum evimize,
Gökkuşağı doluveriyor içeri,
Fakat sen renklere küsmüşsün,
Maviye kırgınsın biraz,
Elimi tutmuyorsun,
Gözlerimin içine bakmıyorsun,
Oysa bak onlara,
Kirpiklerim yüzüne dokunmak istercesine titrek,
Dudaklarım bir bitimi fısıldamak için çatlak,
Ve sen sevilmek için oradasın...

Duruyorsun...
Sadece bir haber bekliyorsun varlığını unuttuğun noktalardan,
Bir haber bekliyorum yüzünün yorgun çizgilerinden,
Bir haber gelse hüzünden, kuş konacak alacakaranlığımıza,
Bir yemin edecek, ayırmayacağım yüzümü omuz çukurundan.
Sonra öyle bir yanacak ki Balat'ın kanlı kiliseleri,
Gökyüzüne yetecek o kızıllık,
Bizi bir edeceğim,
İmkamsızı sereceğim gözlerimizin önüne,
Güleceğim eskisi gibi...
Çocuklar misali gülecek...

Yoluma dönüşlerine ihtiyacım var,
Bana tekrar umutla baktığın o yollara muhtacım,
Acımı ellerinle yok edişini görmeliyim yeniden,
Yeniden banklarda düşünmeliyim seni,
Kızmalıyım kendime engel olamayışlarıma.
Kitaplar arasına koymuşum parçalarını,
Kaldığım her noktada sensin hatırlatanım,
Sensin düştüğüm her anda tutanım,
Seni sevmek bir kanser gibi yayılıyor her hücremle,
Bir daha aynı hissedemez ellerim.
Bunu unutma sevgilim,
Beni unutacaksın bir zaman sonra,
Bunu hatırla,
Beni unut, bizi unutma...

Ömrümün hülasa edilmiş haliydi gözlerin...
Niyetimde esarete düşmek yoktu,
Teslimim tüm yargılarına...
Teslimim gereği düşünülmeden yazdığımız tüm sonlara...

10 Mayıs 2019 Cuma

Nikolay'ın Yolculukları 2

Nikolay'ın Yolculukları 2



       Nikolay uyandı sonsuzluk uykusundan. Bir defa daha umutla uyandı. Bir yumak mutluluk içine hapsolmuş sessizliğin acı sesini yalnızca o duyuyordu. Zaten ya sağır olmak gerekiyordu ya da kırgın. Fakat Nikolay hangisi olmak istediğine bir türlü karar veremiyordu. Titrek sesi "sağır ol" dese de, o bir çıkış noktası arayıp duruyordu. Bu kez de diğerlerinden farksız olmayacak bir yolun başında olduğundan emindi yalnızca. Yürüdü...

        Bir umudu kovalayış oyunları başlayalı seneler olmuştu. Vera artık eskisi kadar küçük de değildi, eskisi kadar ikna edilir de. Sadece hevesi boyunu aşan Nikolay'ı kırmak istemediğinden onunla bu yolculuklara çıkıyor, bir işe yaramadığını bildiği halde sessizliğini hiç bozmuyordu. Kafayı kaldırıp gökyüzüne bir baksa umut dolacaktı belki de fakat o bu durumdan memnunmuşçasına yüzünü yerden kaldırmıyordu.

       Nikolay bu sırada balığını tutuyor. Vera'yı alacağı vakte kadar zaman öldürüyordu. "Yorulduk vesselam" haykırışları da bitmiyordu. Vaktin geldiğini anladığında toparlanmaya kalmadan ayrıldı deniz kenarından, yürümeye başladı aynı yolları. Bir tarafı halen neşe ve haykırış diye bağırırken, bir yanı hüzünlüydü bu kez. Vera'nın evine ulaştı, derin bir nefes çekti ve kapıyı çaldı. Kapıyı kırmızı, boyu dizlerine ulaşmayan, siyah dantelli, uzun kollu bir elbise giymiş bir kadın açtı. Vera olduğuna bir türlü aklı müsaade etmedi Nikolay'ın.

       Fakat şehrin uzak semtleri gibi hüzünlü bu gözleri nerede görse tanırdı. Sonunda Vera olduğuna inandı ve yürümeye bıkmadıları uzun yolları tekrar ve tekrar yürüdüler. Çaresizce gözlerine baktı Vera'nın. Ayaklanmaya hazır fakat korku ile kaplanmış gözlerde bir nebze neşe arıyordu, belliydi, çaresizdi, üzgündü. Toparlandı ve bir tepenin başında yapayalnız duran bir banka vardılar. Oturup kuşları mı sayacaklardı, kaç bahar geçtiğini mi?

        Rüzgarın ne kadar sert olacağını Nikolay biliyordu belki ama Vera bundan habersizdi. Vera'nın saçlarından çiçekler ile kaplı siyah bandanasını çıkardı ve Vera'nın gözlerini bağladı Nikolay. " Duyuyor musun?" diye sordu. Kafasını hayırı haykırcasına hızlıca iki yana salladı genç kız. "O halde içindeki o sesleri de sustur" diye bağırdı Nikolay. Vera biraz korkmuş ve biraz meraklı bir tavırla daha fazla duymak için düşüncelerinin seslerini kıstı. Nikolay bir kez daha sordu "duyuyor musun?" diye. Bu kez duyduğunu belli etti dudaklarında kız. İki yana hafife kıvrıldılar, bir tebessümü oluşturmaya az bir vakit kalmıştı.

        Peki neyin sesiydi bu, anlamaya çalışıyordu. Daha önce hissetmemişti. Daha önce nefes almamıştı sanki. Şimdi daha derin nefesler alıyordu ve nihayet o tebessüm artık oluşmuştu. Nikolay bu durumdan çok memnundu. Belki de yıllar sonra İlkkez Vera'nın yüzünde bunu görmüştü, mutluydu ve bu açık seçik yazılmış şiirler kadar kolay anlaşılıyordu. O günün büyüsünü bozmasına izin vermeden saatlerce dinlediler o sesi. Ve nihayet hava kararmıştı ki Vera'yı eve bıraktı Nikolay.

       Geri dönerken düşünüyordu. Ağaçların ve rüzgarın oluşturduğu bu senfoni orkestrası Vera'yı iyileştirebilmek için mükemmel bir adımdı. Ve bunu tekrarlayacaktı. Hatta biraz daha abartacak ve onu yağmurlu bir günde de getirecekti. Fakat Vera eve döndüğünde yine battaniyesine sığınmış hatta kendini yine umutsuz pencereler ardında Dont Cry dinlerken bulmuştu...

       Hayat böyledir belki de. Kısa süren bir mutluluk sizi kuyunun dibinden alacak sanırken, fıtratında hüzün olan bizler kuyunun dibini yine güvenli bulacak ve ıslak duvarları aşmak istemeyeceğiz. Adına yalnızlık denilen bu mavi kutuyu hep sevimli bulacağız. Bir gün birileri bizlere güven ipini salana kadar...

7 Mayıs 2019 Salı

Nikolay'ın Yolculukları I

Nikolay'ın Yolculukları I


        Nikolay hiç de kolay olmayacağından emin bir şekilde güne uyandı. Yanına bu kez 2 dilim fazladan sabır almış, ağlama seslerini duymamak için, yara içindeki kulaklarına taktığı kulaklıkta çalan müziğin sesini sonuna kadar açmıştı. Her gün aynı yolları, aynı sabırla ve hiçbir şeyin değişmeyeceğine emin de olsa , bir umutla yürüyordu. Bu kez hava biraz kasvetliydi. Şemsiyesi ile ufak bir bakışma sonrası, ıslanmayı pek de takmamışçasına çıkıverdi evden.

        Bir kaç kilometre sonra nihayet Vera'ya ulaşmıştı. Vera beyaz tenli, gözlerinde uykusuzluğun etkisiyle mor hareler oluşmuş, umudu yıllar evvel kaybetmiş bir kızdı. Nikolay onu her gün yolculuklara çıkarır, aslında kaybettiğini düşündüğü fakat göğüs kafesine hapsettiği neşesini tekrar çıkarmak için umutla çalışırdı.

       Bu sabah ilkkez isteksiz ve korku ile gelmişti Nikolay. Çünkü Vera artık neredeyse hiç konuşmuyordu. Ümitsizlik nasıl bir yaradır ki 16 yaşında bir kızı bu denli derin kayıplara sürükledi. Birlikte yine aynı kaldırımları kullanarak gittiler köprüye. Yine aynı şeyleri denemek ve yanılmak için...

        Nikolay sağ elini bileğinden Vera'nın sol el bileğine bağladı. Bilekliğini de sıkı sıkıya köprünün demirlerine bağladılar. Bağlı olmalarının verdiği güven midir yoksa Nikolay'ın bu bitmez tükenmez umudu mudur bilinmez ama Vera korkusuzca kendini köprüden sarkıttı. Soğuk tenlerini keserken onların hissettikleri kolay anlatılır şeyler değildi.

        Rüzgar emin adımlar ile Vera'nın sağ boynundan gezinmeye başladı vücudunda. Gözler serbestçe kapanmış, her hareket kirpiklerinde hissediliyordu genç kızın. Derin nefesler alıyor, o anda parçalanan ve derinleşen solukları kalbini ancak rahatlatıyordu. Her şeyin anlam kazanmaya başladığı anda, Vera'nın dudak kenarında başlayan o huzurlu kıvrım daha da ilerleyecekti ki Nikolay'ın köprüye bağlanan ipleri aniden kesmesi ile sarsıntılı bir uyanış başlamış, iki ölü ruh aniden kendini buz gibi suyun içinde bulmuşlardı...

        Hayat böyleydi. Bazen sana iyi geldiğini düşündüğün, dizlerini birbirine vurduran mutluluklar yaratmış olaylar aslında seni bir sona hazırlamak için oradalar. Eğer gülümsemekten vazgeçmiş olsaydık o soğuğun, o yalınlığın içine bu denli sert dalmayacaktık. Bazen vazgeçişler, Perdenin parlak tarafında bırakıyor bizi. İnsan bilerek karanlığa gitmemeli...

19 Nisan 2019 Cuma

Yorgunluk Denemelerim III

Yorgunluk Denemelerim III


Bir hüznü dağıtmak gibiydi,
Mürdüm gece yarıları yapayalnız,
Yapayalnız bir umudu besliyor gibiydi,
Gün doğsa kaç yazar?
Sahi kaç kelime sığar hissettiklerimi anlatmaya,
Kaçı sağlam ve anlamlı kelimelerdir?
Bir mavzer çığlığıydı lügatım,
Gidişleri yosun tutan şairler gibiydim.

Almora'nın kıyamet senfonisi kulaklarımda,
Bir yandan kayıp giden zaman,
Bir tarafı perdeli kırmızı acı,
Gelip giden ne varsa zamandan başka,
Kayıp giden ne kaldıysa,
Her biri kısık bir bakış uzaklığımda,
Biri bitmeden yakılan ikinci, üçüncü, dördündü sigaralarım,
Yine sokağın anlamsız yansımalar,
Ve radyodan çalan cızırtılı "Dont Cry"
Her biri bir bitimi hazırlar gibi...

Bana hissettiklerimi geri ver zaman,
Hüznümü, acımı, mutluluğumu...
Bir gece yarısından dilediklerimi,
Kitaplarımdan beklentilerimi,
Bana, maviyi geri ver,
Anlatamıyorum,
Oturup denemeyeceğim bu kez anlatmak için,
Bana kalbimi geri ver...
5 yaşımda sokağa kaçan toplarımı,
Aileme olan kayıtsız sevgimi,
Yabancılara duyduğum aşklarımı,
Bana müziğimi geri ver...
16 yaşımı ver...

Dileklerimi istiyorum senden,
Kutlamadığım doğum günlerimi,
Sevmeyi beceremediğim ama beni sevenleri,
Bana biraz zaman verirsin belki,
Biraz da hatalarımı kabullenme fırsatı,
Bana unutamadığımı sandığım anılarımı,
Unuttuğum, sırt çevirdiğim her şeyi,
Kalbimi bana geri ver...
Bir söz isteyeceğim ondan,
Bütün bu kainatın yaratılışına inat...

Bana bir söz ver kalbim...
Durmayacaksın ve seni sevmeyenlere inat,
Bir gün fazla yaşayacaksın...


3 Nisan 2019 Çarşamba

YORGUNLUK DENEMELERİM II

YORGUNLUK DENEMELERİM II


Üşütenlerden bir gece yarısı şimdilerde umut
Güneş balçıkla sıvanmış,
Gün doğmamaya yeminli,
Kimisi ağlama duvarı yapmış yastığını,
Kimisi benim gibi sığınmış.
Kimilerinin elleri kirli bu saatlerde...

Yalan çığ gibi büyüyor tüm ihtişamıyla,
Birçoğu huy edinmiş yalan söylemeyi.
Uzunca yollarda yürüyoruz,
Ellerimizde sigaranın bıraktığı hasarlar,
Yüzümüz asık, yüzümüz her zamankinden derin izler taşıyor,
Biz taşınamıyoruz bir adım ileri...

Satır başlarına denk geliyor intihar yeminlerimiz,
Satır başları devamı olan şiirler gibi,
Ve yahut sonu gelmeyen...
Perdesi kirli evrenin,
İnsanlar kirli...

Birine olanca gücünle tutunmayacaksın,
Yarı yolda kalmaya meyilli fıtratımız,
Yarım bırakılmaya da...
Tutamayacağın beylik laflar etmeyeceksin,
Tutturamadığımız iddialara girmeyeceğiz,
Ve yahut boyumuzu aşan işler...

Her insan aynı yüklerde, eşit yorulmaz,
Her yolu aynı zamanda yürüyemez her insan,
Aynı anda bitsin istiyorsan bu yol, yanından ayırmayacaksın...
Evvelinde yaşadım ben de,
"Bu yol ne ki" dedim,
"Ben yorulmam" dedim,
"Yardıma ihtiyacım yok" dedim...

Zaman geçince anladım, yolun ortasında düşüp kalmışım,
Taşıyamayacağım sınırlara ulaşmış yüküm,
İçemediğim, kendiliğinden yitip giden sigaralarım anlattı bana,
Kendiliğimden yitip gitmişim ben de...
Kalem alacak hal bırakmamışım ellerimde,
Kan içinde ellerim
Ellerim her zamankinden yabancı.

Ellerimden öptü...

20 Şubat 2019 Çarşamba

Bavulun Dibinde Kalanlar

Bavulun Dibinde Kalanlar


Hüznün garip sancısı sığmıyor artık yüzüme,
Ne zaman ağlamak gelse ellerime, titrerim korkunun hacziyle.
Ne zaman tutunmak gelse hayata düşerim içimin boşluklarından.
Ne vakit kalkarım ayağa bilinmez.
Vakit geç midir diye sorarım.
Bu sabah yüzümün çatlaklarından nefes aldırdım gamzelerime.
Bu sabah neredeyse mutlu uyandım. Perdesi tertemiz bir evrene, var gücümle sarıldım.
Titreyen ellerimle hayatı kavradım.
Denizin tuzu, evrenin özü, hayatın gamı derken geçmiş yıllarım.
Mektuplarını zifiri karanlıkta açardım.
Hep düşünür fakat okur gibi yapardım.
Hazır değildim sanırım titrek sesimden gerçekleri duymaya.
Hazır değildim kendi başıma büyüttüğüm o sevginin varolmadığına inanmaya.
Hazır değildim büyümeye...
Kanayan dizimi sarmaya hazır değildim.
Ayrılığın gözleri renklidir derdi babam.
Ben kanserimin göz rengiyle uyandım.
Bakışlarını hatırlar gibiyim,
Evet bana bakan o acı dolu gözleri hatırlıyorum.
Dik duran sırtındaki o kamburu görüyorum.
Gülümseyen dudaklarındaki çatlakları da.
Ben kahkasındaki o hüznün garip melodisini biliyorum.
Şimdi bir pencere kenarında sigaramdan derin ve parçalı nefesler çekiyorum.
Sönmesine müsaade etmeden yakıyorum yenisini hayallerimin.
Gidiyorum... En çok kendimden.
Ve senden.
Düşüncelerimi astığım balkonumu da alıyorum yanıma.
Ve seni... En çok seni. 🌼



12 Şubat 2019 Salı

Dörtleme: Alternatif Gruplar

Dörtleme: Alternatif Gruplar



        Selam dünyalılar ve diğerleri. Güne müziklerim ile uyandım ve sizlere özet tadında 4 şarkıdan oluşan bir yazı yazmak istedim. Öncesinde biraz sohbet mi etsek diye düşündüm. Bu aralar reankarne ruhumu taşımakta zorlanıyorum. Her sabah daha fazla özgürlük diyerek uyanıyor. Müziklerin gaza getirme gücü müdür, yoksa hep böyleydi de dışarı çıkmaya mı korkuyordu bilemiyorum ama neredeyse ruhumu bedenime dikecek duruma geldim. Neyse yerçekimi olmayınca şuraya geçip oturun demenin de bir anlamı kalmıyor ama siz şöyle durun, ben müziklerimi açayım.


ADAMLAR

         Zaten birçok kişinin aşina olduğu bir grup haline geldiler ama onlar şarkılar yazdıkça ben kaybolmak istiyorum beynimin içinde. Konserleri olsa da gitsek deyip deyip, en az denk geldiğim grup bu sanırım. Hiç gitmediklerimi saymazsak tabi. Lafı uzatma da sadede gel diyorsunuz biliyorum. Tabi ki yeni şarkıları ile sizleri karşılayacağız.



DOLU KADEHİ TERS TUT

         Ben bu grup için ölürüm. Albümler ardı ardına gelince elimdeki şarkı sayıları da arttı. Bu memnuniyet ile kendimi gezegenin birinde cebimde umutla uyanmış halde buluyorum. Bak işte konser konser kovaladığım ama yeterince yanlarında olunmuyor gibi gelen bir grup benim için. Güzel ve düşünülmüş klipler çektikleri de doğrudur efenim. Hadi biraz neşemiz yerine gelsin.



YÜZYÜZEYKEN KONUŞURUZ

         Bak işte beni her şarkısı ile etkileyen bir grup daha. Artık bilmeyen yoktur herhalde. Biraz daha kırgın yanımı ortaya çıkardığı için arkadaşlarım çok fazla dinleyince söylenmeye başlıyor. Ama her gece yatmadan dinletiyor kendini. İçimde kalan maviyi beyaza kavuşturup şarkımızı açıyorum. Her zaman umuda inanıyoruz ve ona koşar adımlar ile düşe kalka gidiyoruz.



VERA

        Grup çıkalı çok olmuş, şarkılar çıkalı daha çok. Ben halen uzun uzun ve artık daha anlamlı dinliyorum şarkılarını. Eğlenceli bir bloglama olsun istiyorum. Aslında elim klavyeye alışsın diye yazmaya başlayıp, dörtleme yapmayı özlediğimi düşünerek yazmaya başladım. Bu şarkıyı dinlerken başladı yazma aşkım. Şimdi bununla veda ediyorum. Bu arada şuan "metal müzik" dinlediğim gerçeği gibi gereksiz bir bilgiyi sizinle paylaştığım için mutluyum. Teşekkürler. Görüşürüz dünyalılar ve diğerleri.





10 Şubat 2019 Pazar

Birtakım Uzayımsı İşler

Birtakım Uzayımsı İşler



        Merhaba mutlu uyananlar, güneşi görenler, denize karşı oturanlar, mis gibi bir havada çadırından dışarı kafasını uzatanlar, dünyalılar ve diğerleri. yepyeni bir blog ve merhaba yazısı ile güne başlamak istedim bugün. Bu blog kalacak mı, yeni bir yere mi taşınıyoruz henüz üstlerim ile yaptığım görüşmeler sonuçlanmadığı için ne desem boş. Fakat hazırlıklar halen devam ediyor.  Hepsinden önce neden karga olduk bahsedeyim.

        Bir sabah uyandım yoktun, arandım yoktun, hala bulamıyorum... Şaka bir yana bir sabah uyandım ve artık mavinin bana yetmediğine ve biraz daha uçmam gerektiğine karar verdim. İlerledim dağlar tepeler aştım ve gökyüzünün beni halen takip ettiğini gördüm. Sanırım tek yolun evreni terk etmek olduğu ve bunun için yeterli gücümün de var olduğuna inandım ki, şuan uzay boşluğundayım. Kara delik ile samanyolu arasında bir yerde sayılır. Çok galaksi varmış be abi.

        Bu blog uzun süredir yaptığım fakat anlatma becerimin olmadığını düşündüğüm her şey için. Geziler, turlar, eğitimler, ayinler, tütsü yakımları, uzay, kuantum, en önemlisi kamp. Daha mükemmel bir yıl mı olur 2019 bilemem ama çeşitli iadeler ile mutluluklarımı ve özgürlüğümü geri aldığım bir yıl oldu bile benim için. Size de böyle bir yıl dilerim. Peki ya şiir dedi bir arkadaşım blog için hazırlıklar henüz yeni başlamış iken. Benim şiirleri bırakıyor olmam imkansız sanki. Elbette bir çok denemem olacak fakat şiiri bir tık azaltmakta fayda var. Bu arada taşınır falan edersek haberiniz olacak merak etmeyin. Şimdiden elinizde sıcak çikolata ile okumayı umduğum bir bloglama alanı olmasını diliyorum. Elveda dünyalılar ve diğerleri. ☻