30 Nisan 2017 Pazar

Saat 04:45 Ve Bir Kadın

Saat 04:45 Ve Bir Kadın

bir deli mavi, kendini asma, intihar, aşk, acı


        Dün gece saat 04:45 ve bir kadın astı kendini. Önce umutlarını, sonra hayallerini ve en son da kedini astı. Bir kişi gitmedi yardımına. Vicdanını susturabilene eyvallah. Peki ya görmezden gelmesine rağmen, uyuyamayanlar?

        O gece saat 01 sularında kitabını okuyordu kadın. Ve yine aynı his. Nefes alamıyordu. Belli belirsiz ağlama nöbetleri, göğsünün orta yerinde öylece baskı yapan bir yumruk. Önünde bir iki kitap. Tertemiz bir kül tablası ve asla yakma cesaretinde bulunmadığı 1 paket sigara...

        Hisleri giderek karmaşıklaşıyor. Parkeleri aşınmış eski bir ev, duvarda asılı malum rakamlar üzerinde durmuş eski bir de saat. Zamanın akmayışından anlıyor az bir vakti kaldığını. Ve yine aynı ağlama nöbetleri...

        Sol kolunda boydan boya bir çizik ve ufak tefek kanamalar. Giderek hissedilen bir acı. Yinede kadının sol göğsüne yapışan o acı kadar etki etmiyor.  Kadın göğsünü de kesip atmak istiyor. Zaten ara ara kesilen nefesini bir anda kesmek istiyor. Durmuyor da.

         Elleri titreyerek kalkıyor yerinden. Dökülmek üzere olan tavana boydan bir ip takıyor, kendini de o ipe asıyor.  Bir anda tüm o acı ve hüzün kadının soluk borusuna birikiyor. Kadın sol tarafında usulca yatan o acıyı hissetmiyor artık. Gülümsüyor...

        Dün gece saat 04:45 ve bir kadın kendini salonunun orta yerinde asıyor. Ve bir kadın daha ölüme gülümseyen bir yüzle gidiyor. Geriye yalnızca sol kolundan akan bir kaç damla kan ve gözlerinden akan sayısı belirsiz yaşlar kalıyor. Zaman onları da yok edecek...

29 Nisan 2017 Cumartesi

Mavi'den Dörtleme: Karadeniz Şarkıları

Mavi'den Dörtleme: Karadeniz Şarkıları

karadeniz, karadeniz şarkıları, bir deli mavi, Mavi'den Dörtleme
ORDU/MEMLEKET ÖZLEMİ



        Herkese merhaba mavi kelebekler. Bugün hava çok güzel ve ben de iyileşmemin arifesinde birazdan gezmek için gideceğim. Sabah bir sınavım vardı kursta. Onu da hazır geçmişken kendime ödül vereyim. Tabi öncesinde özlemim dinmeyen memleketime bir yazı armağan edeyim dedim, geçtim klavye başına. Bu aralar eski evimi, odamı, tabi ki ailemi çok ama çok özledim. Onların yanına bir dönsem, yine "gitmek istiyorum" diye diretmeyeceğim. Hadi başlayalım...  Bu arada en sevdiğim dörtlü değil, rastgele dört isim seçeceğim. Şimdiden iyi dinlemeler.


Volkan KONAK- Efulim
       Bu şarkı ile başlıyor oluşumun elbette bir sebebi var. Çocukluk mu dersiniz, ergenlik mi(ben çocukluk diyorum) bu şarkıyı evleneceğim adamın bana söylemesini hayal ederdim. Hep Karadenizli biriyle evleneceğimi düşünürdüm önceden.  Tabi daha ufukta evliliğin izi dahi olmadığından ne olacağını bilemiyorum. Bu arada Karadeniz erkekleri sevdiklerine efulim(sevdiğim) diyecek kadar naiftir. Neyse hadi dinleyelim bakalım.



HEY GİDİ KARADENİZ
        Herkesin az çok kulağında yer edinen ve eminim karadenizli olmasa bile okuyan herkesin bir kez dahi olsa dinlediği bir türküyle devam edeyim dedim. Birçok isim bu türküyü söylediği için ben aralarından daha çok dinlediğim birinden seçeceğim. Haydi bakalım, dinleyelim.






        Resul Dindar- Karşıya Çifte Çamlar
        Bu şarkıyla bir anım yoktu yaa tüh. Neyse bunu da birçok isim söyledi ama bence en iyiler arasında Resul'üm var. Her dinlediğimde huzur doluyorum. Sizde de aynı etkiyi yaşatır umarım. Sanırım bu memleket özlemi hiç bitmeyecek. Nasıl zor annene sarılamamak şu dakika. Neyse herkese iyi dinlemeler. 




Marsis- Sevduğum
       Bu şarkı da benim için çok özeldir. Hani bazı şarkıları gözleriniz kapalı dinler ve gizli gözyaşları dökersiniz ya, hah işte aynı öyle bir his oluyor dinlerken. "Oy sevduğum gel yeter, bu yağmurlar da geçer"... Sevduğum dayanamam deyip beni de kahreder... İyi dinlemeler diyeyim ben en iyisi.



        Bugün bu yazıyı yazdım çünkü ne zaman dörtleme yapsam aklımdaki derin konuları uzaklaştırma isteği olduğundan oluyor. Ve tabiki yine aynı şey. Düşünmemek için yazmak gibi bir şey benimki. Herkese iyi dinlemeler der ve aslında normalde yapmasam da bu yazı ya tabiki ismini asla hafızamdan silinmeyen bir adamın şarkısıyla veda edeyim. O "Şiir ceketli adam"



15 Nisan 2017 Cumartesi

Bir Deli Mavi 1 Yaşında: Çekiliş Ve Hediyeler

Bir Deli Mavi 1 Yaşında: Çekiliş Ve Hediyeler

1.yıl, kutlama, bir deli mavi, hediyeler, çekilişler.


        Merhaba mavi kelebekler. Bir deli mavi hayatıma gireli tam 1 yıl oldu. Bu süre zarfında harika insanlar tanıdım. Birkaç doğru ve birçok hata yaptım. Ve koca 1 yılı devirdim bu blogda. Ayrıca ilk defa devamlılığı olan bir işten sıkılmadım. Yazmak girince bir işin içine her şey değişiyormuş sanırım. Ve beni buraya bağlayan biricik mavi kelebeklerime ufak hediyeler vermek istiyorum. İşin özü şu ki, başta herkes 1 kişiye hediye ver dedi ama ben dayanamadım ve iki güzel insana hediye vermek istedim.

        Peki hediyeler ne mi diyorsunuz?


  •  Barış Manço Plak- Mançoloji 1
  •  Nil Burak Plak- Yalnızım Ben
  •  Jojo Moyes- Üstümüzde Gökyüzü Altımızda Deniz
  •  Paulo Coelho-Veronika Ölmek İstiyor
  • Ali Lidar- Alengirli Şiir
  • Atilla İlhan- Böyle Bir Sevmek

 Çekilişten ismi çıkacak 2 kişiye 1 plak, 1 roman ve 1 şiir kitabı vereceğim. 3 hafta içinde çekiliş sonucunu açıklayacağım. Eğer bu kişi İstanbul içinden olur ise buluşup hediyeyi kendim vermek istiyorum. Peki bu çekilişe katılmak için ne gerekiyor mu diyorsunuz? Hadi şartları konuşalım♥


  • Bu blogu takip ediyor olmak.
  • Bu çekiliş yazısı herhangi bir sosyal ağda paylaşmak.
  • Paylaştığınızı yorum ile belirtmek.
  • Google plusda beni takip etmek.
  • Her daim gülümsemek. 

        Umuyorum ki nice güzel yıllar geçireceğiz. Umarım tüm ömrünüz bir sudan daha berrak geçer. Sizleri seviyorum mavi kelebekler. ♥





14 Nisan 2017 Cuma

Mavi'ye Sorun 1: Sorularınızı Yanıtladım

Mavi'ye Sorun 1: Sorularınızı Yanıtladım

sorular ve yanıtlar, kişisel blog, bir deli mavi, gece, mavi


        Herkese merhaba mavi kelebekler. Birkaç gün evvel yeni bir seriye başladığımı söylemiştim. Şimdi ondan biraz bahsedeyim. Ara ara yapacağım ve bunu sosyal ağlarda duyurarak #maviyesorun hashtagi ile veya herhangi bir yolla bana sorduğunuz sorulardan seçki yaparak blogumda bu soruları yanıtlayacağım. Görmeyenler için bir sonraki seri ile buluşuruz umarım. Sağ olsunlar 43 soru olduğu için aralarından seçerek ve bazılarını birleştirerek 10 soruya yanıt vereceğim. Hadi başlayalım.

            1- Bir deli mavi nedir? Ne amaçla yazılar yazıyorsun? (whatsapp)

        Bir Deli Mavi, kişisel deneyimlerimin, okuduğum kitapların, yaşadığım olayların ve bazen yaşayamadıklarımı anlattığım kişisel bir blog sitesidir. Ne amaçla yazdığıma gelecek olursak hiç bir kar amacı gütmeden, sadece kendimi anlatmak istediğimde ve beni artık yabancılar dinlemeli dediğimde yazmaya başladım. Ve halen aynı amacı taşıyorum. Ayrıca reklam paylaşmayacak ve tanıtım yazısı yazmayacağım. Rica ediyorum mail atmayın artık. Bir şeyi kendim kullanmıyor veya bir işi kendim yapmıyorsam, beni hiç sebepsiz dinleyen sevgili mavi kelebeklere nasıl olurda tavsiyede bulunurum.

            2- Bu kadar dertli ve duygusal yazıları yazmana sebep olacak bir şey yaşadın mı hayatında yoksa içinden gelen şeyler mi? He bir de neden mavi, gözlerin mi mavi? (instagram DM)

        Çok fazla şey yaşadım sanırım. Bir bataklığa defalarca battım ve aynı şekilde tekrar çıktım, hatta bu aralar yine batıyorum da diyebilirim. Çocukluk arkadaşımı kaybettim, sevdiğimi sandığım adam tarafından kırıldım, sevgiye ve daha birçok değere olan inancımı kaybettim. Beni asla anlamayan bir çevre ile yaşamaya zorlandım. Ve çareyi yazmakta buldum. Çok fazla şey sığdı 22 yıllık hayatıma. Bu arada gözlerim ela. Mavi diyorlar çünkü şu lanet bedenim umut etmekten hiç bıkmıyor. Soru için teşekkür ederim

            3- Sevgili Semanur kızım, ismini sana kim koymuş? (biricik Ece ablam)

        Şimdi daha önce anneme sorduğumdan emin olmadığım için bu soruyu yanıtlamadan önce onu aradım. Canım babaannem benim doğduğum günü çok görmek istemiş. Daha annemin karnında iken çok severmiş beni. Sonrası tabi malum, benim doğumumu göremeden göçmüş. Ben de hiç görmedim onu ama çok seviyorum. Dedem ile aşklarını, onun için dedemin hastanelik ettiği adamları bilmeyen yoktur. Kısaca adımı babaannem koymuş. ♥ Soru için teşekkür ederim ablam ♥

            4-Yaşın kaç?, Nerelisin? Ailen yaptıklarını destekliyor mu?(instagram DM, Facebook Messenger)

        Aslında birkaç sorunun birleştiği bir soru kendisi. Öncelikle 22 yaşındayım. Daha doğrusu temmuzda 22 olacağım. Aslen Ordu'luyum fakat köken farkı var. Laz damarına sahibim. Hem çok inatçı, hem de sinirliyim. Ailem başta biraz kendimi kaybettiğimi düşünse de şuan destekliyor. Yani sanırım destekliyor. Bunu hiç sormadım.

            5- Gece, Aziz Bey, Aşık Ahmet, Deli ve Doktor karakterleri gerçek mi? (blogger iletişim formu)

        Alında bu soruyu samimi olduğum bir blogger sordu. O halde bana da yanıtlamak düşer. Aziz Bey 2012 yılında günlüğüme yazmaya başladığım hayali bir karakterdir.Başlarda bir hayalle yaşadığım için bana çok kızan dostlarım olmuştu. Ve hiçbiri yanımda değil şuan. Fakat Aziz Bey hep benimle.
    Aşık Ahmet aslında yazısını yazdığım anda oluşan yeni bir karakter. Kendisi bana çok benzer ve sevdiklerinden vazgeçemez.  Sajida onun hayatta olmayan ama hayatının kadını olan biri.
    Deli ve Doktor tiplemesi de uzun zamandır benimle. Orada var olan Deli aslında iç dünyamı en çok yansıtan karakter. Doktor ise hep onun yanında ama iyileşmesini istemiyor. Çünkü onu ve muhabbetini seviyor.
    Gece karakteri ise 2016 Mayıs sonlarında hayatıma girmiş. Hayali olmayan tek karakterim. Mavi rengi ve maviyi sevmeyen, şiir okumayan, çay içmeyen, bolca kahve tüketen bir karakter. Çok sinirli ve asla dinlemeyen yine de mavinin, gölgesine izin verdiği tek karakter. Tabi yavaş yavaş yazdıklarından sıyrılıyor bu karakter. Farkında bile olmadan. Tabi tamamen kopması imkansız.

            6- En sevdiğin 3 şarkı nedir? Ve neden ? (twitter)

        Bu soruyu soran arkadaşımızı hiç tanımıyorum ama çok güzel bir soru teşekkür ederim. En sevdiğim şarkıları bölmek istemezdim ama ilk 3 yapacak olursam ne olurdu yazayım madem. Tabiki ilk olarak: Grup Vera- Ziyan Bey, Sükut Hanım, bana aslında anlam katan ve sükut hanım gibi hissettiren bir şarkı olduğu için çok seviyorum. İkincisi: Yunus Emre Kayaoğlu- Beklemek Zor Geldi Sana, bu şarkının da sözlerini çok fazla sevdiğim için bol bol dinliyorum. Mesaj veriyor herkese valla. Üçüncüsü ise: İkiye On Kala:Sonra Kül Tablasında T-Yer Arıyorsun. "İnsan ağlıyor da konuşamıyor, her şeyi herkese anlatamıyor" diyor ya şarkıda bitiyorum ben ya. Yüreğime dokunuyor resmen.

            7- Kendini nasıl bir yazar olarak görüyorsun? (linkedln, instagram DM, Whatsapp)

        Sanıyorum ki bu soru en az dört-beş kez soruldu. O halde kendimi eleştireyim biraz.  Ben sıradan yazılar yazan, sıradan bir hayat yaşayan, yazdıklarım ile yaşamak isteyen, kalabalıktan hoşlanmadığı gibi kalabalık kelimeler kullanmayan, mavi rengi sevdiğim için maviyi yazdığımı söyleyenlere oturup hayatımı anlatacak kadar deli olan bir kimseyim. Yazar demiyorum da, karalayan diyorum daha çok kendime. Çevremdekiler muhabbetimin iyi olduğunu söylerler. yazdıklarımın da tabi. Ama babam yazdıklarımı öyle çok da beğenmez. Çok iyi eleştirir, bazen yerden yere vurabiliyor beni. Öyle işte neyse...

            8-Hobilerin var mı? Çok gezer misin? (instagram DM)

       Bu iki soruyu da birleştirdim çok fenayım yaaaa. Neyse evet herkes gibi benimde hobilerim var. En önemlisi de şudur ki delilik derecesinde kitap okuyorum. Bu ara Türk Edebiyatına sardım demeliyim. Çok iyi yazarlar var bence. Yeniler de bir harika gerçekten. Fakat biraz popüler olunca okumak gelmiyor içimden. Örneğin Emrah Serbes'in samimiyeti için okurken, baktım epey okunuyor, popülerlik başlar ve mavi çekilir. Maalesef okumak için aldığım bir kitabını elime almak bile gelmiyor içimden. Hakan Günday ve Ali Lidar bu ara favorim. Bu arada mavi kelebekler, sevgili DEEP TONE'un yeni kitabı ""GÜNESÜRGÜN"" çıktı ve bu ay ki idefix.com alışverişimin eşsiz bir parçası oldu. Sabırsızlanıyorum okumak için.
      Ve hayır çok gezmem, daha çok üye olduğum birkaç derneğin buluşma vs. işleri olunca çıkıyorum evden. Bir de denizi özleyince. Buna çok denmez herhalde.

            9- Şuan hayatında biri var mı? Ya da sevdiğin biri? (instagram DM)

        Bu sorunun kaç kez sorulduğunu cidden hatırlamıyorum. Normalde yazmayacaktım ama çok fazla sorulduğu ve herkesi es geçmemin saygısızlık olacağını bildiğim için cevaplayayım. Hayır hayatımda kimse yok. Fakat deli gibi sevdiğim birisi var. Ne kadar imkanlıdır bilinmez tabi. Olsun...

           10- Neden soru sorma etkinliği yaptınız, amacınız ne? (tumblr)

        Senin amacın ne lan der gibi olsa da soran kişiyi tanıdığım için pek fazla alınmadım. Böyle bir etkinlik yaptım çünkü bu etkinliği başlattığım gün dağılmış haldeydim. Kafamı acilen boşaltmam gerekiyordu. Ben de öyle yaptım.  Gelen mesajları okurken bir de baktım ağlamam kesilmişti. Ama amacından çok, tatlı diyaloglar oldu diyebilirim. Biraz kafam dağıldı ve yazı yazma hevesimin artması da cabası.


        Sevgili mavi kelebekler sorularınız için çok teşekkür ederim. Çok eğlendim yazarken. Umarım sizler de okurken eğlenirsiniz. Hepinize mutlu günler. Sevgiler saygılar.


13 Nisan 2017 Perşembe

Mavi'den Dörtleme: 45'likler

Mavi'den Dörtleme: 45'likler



        Öyle bir özlem duyuluyor ki eskilere anlatılmaz.Bazen eline bir kadeh aldığında, bazen yatmanın az evvelinde, bazen de yolda yürürken aklına geliyor insanın bu şarkılar. Bazen Nil BURAK çıkıp "Anılar beni yalnız bırakın" diyor. Bazen gülünce güller açtıran Gülpembe oluyoruz,Bazense baharda çiçeklerin kıskandığı Firuze. Ben de dedim ki bu mükemmel 45'liklerden dördünü sizlerle paylaşayım. Hadi başlayalım.


               1-ZEKİ MÜREN/ ŞİMDİ UZAKLARDASIN

        Zaten Zeki Müren'in "elbet bir gün buluşacağız" sözünde takılı kalan biriyim. İnanıyorum ki Elbet bir gün buluşacağız, çünkü bu böyle sürüp gitmez. Umudun, aşkın, hüznün ve sevginin harika anlatıldığı eserler, bir o kadar harika bir adam tarafından seslendirilince, ancak bu kadar iyi olabilirdi diyoruz istemsizce. E hadi dinleyelim.



             2-NİL BURAK/ YALNIZIM BEN

        Zaten 45'lik deyince akla gelen ilk isimlerden kendisi. Sesinin berraklığı ve şarkının güzelliği bir yana, her anı anlam kokuyor şarkılarının. Kadın sanatçıların eskiden ne kadar iyi olduğunu anlıyoruz, dinlemeye başlayınca. Uzun zamandır hasret kaldık böyle seslere. İyi dinlemeler sevgili mavi kelebekler.





             3-AJDA PEKKAN/ SANA NELER EDECEĞİM

        Ya zaten Ajda PEKKAN'ı sevmeyen yoktur bence. Şahsen ben çok severek dinliyorum Evet tarz olarak şuan çok değişti ama yine de kendini dinletiyor. Şimdilerin 20lik kızlarına da taş çıkarır hatun valla. Geçenlerde gençlik fotoğrafını gördüm de eskiden de aşırı güzelmiş. Neyse uzatmadan iyi dinlemeler diyeyim. 



             4- TANJU OKAN/ ÖYLE SARHOŞ OLSAM Kİ

        İnanıyorum ki Tanju OKAN sevmeyen yoktur. Bu şarkıları dinliyor oluşum birçok insanı şaşırtsa da ben severek dinlemeye devam edeceğim. Ha gönül ister çocuklarıma da aşılayayım. Nasip tabi ama çok zor orası kesin. Şimdi sizleri bu güzel şarkıyla bırakayım. İyi dinlemeler...



        Evet sevgili mavi kelebekler bu aralar çok iyi değilim. Büyük bir beklentinin ortasında bir hayal kırıklığı yaşadım. Ve geçmiyor maalesef. Bu arada kimseyi kendinizden vazgeçmek zorunda kalacak kadar sevmeyin. Sizden alacağını alan çekip gidiyor nasılsa. Mutlu bir gece dilerim...

9 Nisan 2017 Pazar

Kırık Bir Masada, Diz Dize Duranlar

Kırık Bir Masada, Diz Dize Duranlar

sonsuz aşk, bir aşk hikayesi, kırılmış bir kadın, sevmek mübalağa sanatı, aşk



        Yaşamın paslı kapısını yakalıyorum en soğuk yerinden. Bir daha sevebilir miyim aynı emin değilim, sevdiğim şeyden kolay vazgeçer miyim? Asla. Ama bazen duruluyor denizim. Tekrar dalga alması imkansız duruyor. Tekrar seni sevmek zor ama sensiz nefesim kesiliyor sanki. Ellerim üşüyor, en çok da parmak uçlarım.... (5.12.2016....günlüğümden bir paragraf)

       Sahil kenarında oturuyorum. Elleri hiç ayrılmayan 70'li yaşlarında bir çift, simit yiyorlar. Denizi izlemeyi kesip onlara dalıyorum. Bir daha uyanır mıyım? Muhtemelen evet. Peki uyanmak ister miyim? Kesinlikle hayır.

        Onların bu masum sevişleri, günümüzde duygusuz sevişmelere döndü. Kimsenin gerçekten bir eli tutabileceğine olan inancım azaldı. Bir nefesine ömrünü veren aşıklar, şimdi nefes nefese. Bir kalbe aşık olanların sayısı azaldı. Bir bedene aşık olanların devri şimdi. Yaşama olan inancım da tükeniyor. Beni yaratanın, beni yok etmesini istiyorum.

        Şimdi böyle değil mi? En fazla 1 aya her şeyin yenisi geliyor. Babaannem ölünce dedem yemeden içmeden kesilmiş. Gözlerinden akan yaşları geç, içine doğru akanları saymıyorum bile. Ne yani illa ölmek mi gerek hatırlanmak için demişti. Zaten öldüğü günü aklımdan çıkarıp atamıyorum. Ikinci babamı kaybetmem bende bir sürü yara açmıştı. Ölürken beni hatırlamıyordu, en acısı da bu.

        Kendime geldiğimde kalkmışlardı. Farkına bile varmadım. Aklımdan milyon tane acı, bir o kadar da bekleyiş geçti. Aynı masaya oturmuştuk mesela, köşeleri çatlak içinde, tam ortadan kırılmış. Dizlerin de değiyordu dizlerime. Bir saniye ayrılmadım mesela gözlerinden. Arada belki gülümseyişini seyretmek için...

        Kırık bir masada diz dize oturmuştuk. Senin gözlerin benimse dizlerim kanıyordu. Gözlerinden öptüm. Sana hiç veda etmediğim yüreğinden öptüm. Bana ait olacağın o günden öptüm. Asla gelmeyeceğin tüm yollardan sonra. Beni uykusuz bırakan Cumartesilerden öptüm. Her gece hayal edip asla dokunamadığım sakallarından öptüm. Dizlerim de uyuduğun o günlerde, ellerimin karıştığı saçlarından öptüm. Ben seni imkansızlığından öptüm...



5 Nisan 2017 Çarşamba

İmkansız Bir Aşkın Öyküsü/ Bölüm 2

İmkansız Bir Aşkın Öyküsü/ Bölüm 2

bir deli mavi, semanur kök, imkansız bir aşkın öyküsü, aşk hikayesi, öyküleme


        Evet Türkiye'ye hızlı bir dönüş yapmıştım ama hayatıma nasıl devam edeceğim hakkında pek bir fikrim yoktu. Derin nefesler alsam dahi içimde bir yerde, ulaşamadığım kadar derinde hep bir nefessizlik hissi kalıyordu. Hayatıma bir çeki düzen vermek ve yeniden başlamak için bir sebep arıyordum kendime.

        İki hafta kadar kuzenimde kaldıktan sonra nihayet bir iş bulmuştum. Bir kitap kafede garsonluk yapacaktım ve şimdilik beni idare edecek bir maaşa da sahip olacaktım. Aslında yıllarca çalışmış ve her işi yapmış biri olarak, çok zor olmayacaktır garsonluk. Günlerdir arayış içinde olduğum ev mevzusu da çözüme kavuşuyor gibiydi ve kalacağım evi gidip görmek için sabırsızlanıyordum.

        Ev 1+1 gayet ferah bir evdi haliyle beğendim ve hiç kuşkusuz tuttum evi. Taşınmam da hiç sürmedi, zaten 2 parça eşyam vardı. Eve her geçen gün daha da ısınıyordum ama sanki bir şeyler eksik gibiydi. İnsanlar doya doya yazın keyfini çıkarırken ben iş ev arasında mekik dokuyordum.

        Her gün düzenli olarak sesli mesaj gönderen Peter da artık mesaj göndermiyor, yaşayıp yaşamaması büyük bir merağın içine sürüklüyordu beni. Zamanın asla kendimi affetmeme izin vermeyeceği şeyler yaşadım. Bunu bazen bir deneyim, bazense lanet bir şanssızlık olarak görüyorum.


                   06 Temmuz 2016: İlk Karşılaşma

        Bazen hayat size "al bakalım aşka inanmayan salak, öyle bir aşık ol ki aklın seni sana getirmesin" der. Benim de olayım buydu aslında. Taki onu görene kadar. Aslında öyle pek bir yakışıklı değildi ama zeki bir adamdı. Biraz zaman sonra karşı komşu olduğumuzu öğrendim. Kapı deliğinden baktığımda gözlerinin içi gülüyor sanırdım. Ama ilk karşılaştığımızda olay öyle değildi aslında.

        Sabah çöpü çıkarmak için kapıdan çıktığımda, aynı anda onun da kapıdan çıkıyordu. Bir an hem kaynaşma olsun diye hemde yeni insanlar tanımayı sevdiğimden seslendim.

          +Günaydın!
          --Günaydın sağol.
          +Ya internet aldım fakat kurulumunu yapamadım, anlar mısın bu işlerden?
         --Evet bilişim okuyorum. Müsait bir zamanda gelip bakarım.

        Konuşma biter bitmez hızla uzaklaştı. Sırf tanışmak için yıllarca öğrendiğim her şeyi hiçe saydım. Sonrasında ne mi oldu? Hiçbir şey. Akşam hemen geldi ve internetin kurulumunu halletti ve haftalarca benimle konuşmadı. Bende tabi biraz onu araştırdıktan sonra farklı biri olduğunu anladım. Evde internet siteleri yapıyor ve hiç odasından çıkmıyordu. Belki de farklı oluşu biraz dikkatimi çekmişti.

        Bir gece hiç beklemediğim anda mesaj attı. Numaramı nereden bulduğunu bile sorgulamadan konuşmaya başladık. Bir araya geldiğimizde hiç konuşmazdık ama iş mesaja gelince saatler geçerdi üzerinden. Hayatım giderek karmaşa içine giriyordu ve inanmadığım aşka ve sevgi olayına dahil olurum diye çok korkuyordum. Hayatım asla planladığım gibi gitmiyordu.

        O akşam merdivenlerde karşılaştık. Yine benimle konuşmuyor ve göz göze bile gelmiyordu. Başlarda utangaçlık gibi gelse de bu durum beni artık rahatsız ediyordu, bu nedenle yazdıklarına cevap vermedim. Hatta tamamen mesaj atmayı kesmiştim. Aramızda toplasan 2 dk yoktu ama kalplerimiz arasında sanki kilometreler vardı.

        O gece yine bir şeyler oldu. Yine uyuyamıyordum. Farkında olmadan elimi çimdiklemişim hafif bir morarma oldu. Siyah ve yüksek duvarlar üzerime doğru geliyordu. Hatta neredeyse ellerine bulaşmış karanlıkla beni boğuyorlardı. Sonunda daha fazla dayanamadım yataktan kalkıp ışıkları açtım. Ağlamaya başladım. Daha fazla ve daha fazla... Bir süre sonra çığlık atmaya başladım ve ağlamam devam ediyordu. Kafamı önüme eğmiş çığlık atmaya devam ederken sıcak bir bedenin bana sarıldığını hissettim. O an kim olduğuna bile bakmak istemedim O olduğundan o kadar emindim ki. Kapımı kırmasaydı daha masrafsız olacaktı ama yine de yanımda olduğu için mutluydum.

        O gece hiç bırakmadı beni. Zaten sadece o gece bırakmadı beni. Dizlerine başımı koymuş anlamsızca odayı izliyordum ve O saçlarımı okşuyordu. Parmakları saçlarımda gezdikçe huzur buluyordum. Yine ağlıyordum ama akan damlaları silme ihtiyacı bile hissetmeyecek kadar huzur doluydum. Ben o gece ki kadar sevilmedim kimse tarafından. Ama yalnızca o geceki kadar...


Bölüm 1 İçin
Bölüm 2 Okunuyor 

3 Nisan 2017 Pazartesi

İmkansız Bir Aşkın Öyküsü/ Bölüm 1

İmkansız Bir Aşkın Öyküsü/ Bölüm 1

bir deli mavi, semanur kök, kişisel blog, hikaye,aşk hikayesi



        Aylardır sessiz bir ortamda kalınca sanırım bazı şeyleri göremiyor gözlerimiz. Bugün 2 Temmuz 2016. Günlerdir belki de haftalardır beklediğim özgürlüğüme kavuşma vakti. Boston'da bir psikiyatri kliniğinde gördüğüm tedavinin son bulduğu gün bugün. Bir takım korkularım var evet kesinlikle emin olduğum tek nokta Türkiye'ye geri döneceğim . Amerika'nın mükemmel imkanları ve alışılmışın dışında oldukça iyi eğitim sistemi umurumda değil. Artık üzerime yapışan bu korkudan sıkıldım.

        Dışarının bunca şeye rağmen halen sıcak olması şaşırtıcı. Doktorumun halen endişeleri var. Ona göre bu kadar yol katetmem bile imkansızdı. Bana uzun bir süre insanlar ile samimi olmamı yasakladı. Büyük bir vedanın ardından zorla ikna edip çıktım doktorumun yanından. Eğer bir kadın olmasaydı beni sevdiğini bile düşünebilirdim. Neyse bu kadar geyik yeter sanırım.

        Massachusetts'e ulaştığımda evimin sokağında bir kalabalık vardı. Zaten tek ihtiyacım bu törendi değil mi? Onca kalabalığı aştım ve herkesi görmezden gelerek daireme girdim. Kapıyı çarptım fakat Peter daha hızlıydı sanırım. 

           --Tanrı aşkına senin sorunun ne?
           + Peter bunu daha fazla zorlaştırmasan, ben Türkiye'ye dönüyorum.

        Bu kadar zor olmasını beklemiyordum. Peter ile üniversitede tanıştık. Tam 2 yıl oldu. Sanırım beni sevdiğini sanıyor. Ama bana bu sadece onun kafasında kurup durduğu bir hayal ve boş zamanlarını değerlendirmek için bir eylem gibi geliyor. Doktoruma göre bu sahip olduğum güzel hastalığın bana bıraktığı bir miras sadece. Kimseye güvenim kalmadı.

        Geceden beri eşyalarımı toplamak ile uğraşıyorum. Sanırım beni buradan kurtaracak şey yanıma hiçbir şey almadan gitmek. Yalnızca sırt çantam ve param.Farkettiğim diğer bir olay ise herkesi köpek gibi uyutan sevgili narkotik ilaçlar bende ters etki yaptı sanırım, artık hiç uyuyamıyorum. Günlerdir beni bir telaşa sokup duran bu durum giderek hoş olmaya başladı...

        Sabah olduğunu zaten halen uyanıkken yanı başımda öten alarmımdan anladım. Artık gitme vakti geldi sanırım.  Dün gece hiç uyumasam dahi kendimi dinç hissediyorum. Bilgisayarımı ve sırt çantamı aldım ve kapının önünde aslında başkası için bekleyen taksiye atladım ve hava alanına gitmesini söyledim. 25 dk sonra hava alanına vardığımda Peter oturmuş beni bekliyordu. Sarıldı ve saçlarımın kokusunu son bir kez içine çekti, ağlıyordu. Çok şey söylemek istiyordu fakat artık her şeye geç kaldığının farkındaydı. 

              --Eftalya seni seviyorum.

        Sanırım beni sevmesini istemiyordum. Yüzüne neler olduğunu anlamamışçasına baktım. Çok şey söylemek istiyor bir yandan da kelimelerimi tüketmek istemiyordum. 

             + Peter yeter sarılmayı kes artık, ben gidiyorum üzgünüm. Bir daha döneceğimi hiç sanmıyorum.Yaptıkların için minettarım. Bu arada adımı ilk kez doğru söyledin.

          Gülümsedim ve oradan ayrıldım. Giderken istemsizce gözlerimden akan birkaç damlaya engel olamadım. ağlamak oldukça iyi geldi. Uçağa bindiğimde bir takım kuşkularım vardı. Bir de bir iki anormallik sezdim. Etrafa anlamsızca bakıyor ama bir çok ayrıntıyı yakalıyordum. Örneğin uçağa bindiğim andan itibaren sol el ile bardak tutan hostes sağ eliyle bardağı tutuyor ve diğer eliyle göz altı morluklarını kapatıyordu. Muhtemelen 20-25 yaşlarında, saçı orijinal sarı değil, sürekli olmayan morlukları ile ilgileniyor, eteğini düzeltmesi de cabası, profesyonel bir aptal aşık ve yakın zamanda aldatılmış, muhtemelen tanığını biri ile aldatmış, evli değil, dün gece çok ağlamış ve bu uçuşa uykusuz gelmiş. Farkedilme olasılığından korkuyor.

        Tanrım yine başladım aynı şeylere. Kafamı toplayıp önümden bir dergi alıyor ve onu karıştırıyordum. Hostes gelip bir şey isteyip, istemediğimi sordu. İstemediğimi söyledim. Biraz yaklaşıp kulağına:

           +Merak etme uykusuz olduğun belli olmuyor. Gözlerinde şişlik veya morarma da yok endişelenme. 
          -- Ama siz.. siz bunu nasıl bildiniz ki ?
          +Uzun hikaye boşver, harika görünüyorsun.

        Gülümsedi ve yanımdan uzaklaştı, muhtemelen aldatma konusunda da yanılmadım. Uçuş oldukça rahatsız edici ve uzundu. Türkiye'ye vardığımda hava limanına inişim ile bir korku tüm bedenimi sardı ve hayata ikinci kez başladığım canım ülkeme bir selam çaktım. Hayatın hakkımda yaptığı planlar beni ürkütüyordu.

Bölüm 1 Okunuyor
Bölüm 2 İçin 

2 Nisan 2017 Pazar

Ben Bazen Beklerken

Ben Bazen Beklerken

bir deli mavi, ben bazen beklerken, beklentiler üzer, beklentiler yaralar, kişisel blog



        Hayatın bana daha fazla ne katabileceği hakkında biraz düşünüyorum bazen. Daha ne kadar beni zorlayacağı hakkında.Sayısız şeyler geliyor aklıma. Daha kaç yaşındayım ki? Ben kimim? Dur biraz gerçek benden bahsediyorum. Neyim ben bir yazar mı? Hiç sanmıyorum, oldukça yetersizim bu konuda. Bir hemşire mi? Sanmıyorum sadece bu kişi olmak istemiyorum. Bir aşık mı? Hayır tabi ki, bu konudan hiç anlamıyorum. Bir yalancı mı? Evet bazen kendime karşı birçok yalan söyledim. Bir kitap kurdu mu? Sanmıyorum, daha fazla okuyabilirim. Aslında asıl soru ne yapmaya çalışıyorum? 

        Ben bu blogu açarken çok okunayım, paraları götüreyim diye açmadım. İnsanlığa faydalı olmak için de açmadım. Ben tüm gerçekliğim ile sizlere derdimi anlatmak istedim. Bazen oldukça fazla insan okuyup derdime ortak oldu, bazen hiç okunmadım. Yazmak eylemi ile ilgileniyorum yalnızca. Yazarak rahatlamak ve benzeri şeyler. Hep hayatımda olmalı dediğim karakterleri inşa ettim hayatıma, iç dünyama. Çokça isim unuttum ve bir sürü isim ezberledim. Ve yine unuttum...

        Birçok insan eskittim, belki kendimi bulurum diye. Kendimle kavgalar ettim. Eğer duygularım birer bedene dönüşseydi, umudum ile karamsarlığım azılı düşman olurlardı. Hayatımda 22 yılın bana kattığı tek şeydi beklemek. Beklentiler ve beklentiler...

        Ben bazen beklerken üşüdüm, küçükken sahip olmak için hayal kurduğum o kağıt paraya sahip olunca anladım ki beklenene ulaşmak meğer bir fazlasını istemeye itiyormuş insanı. Hayallerim değişti, ben değiştim, isteklerim hırsım ile karıştı ve işin içine asla hayal etmediğim kaybetme denilen olay girdi. Ben bazen beklerken kaybettim. Ailemi, evimi, işimi, hayallerimi, düşüncelerimi, geleceğimi...

        Ben bazen beklerken ağladım. Büyünce öğreniyor insan gözyaşı dökmeden de ağlanabileceğini. Ben hep sakladım ağladıklarımı, kızdıklarımı, acılarımı, hırs uğruna yenik düştüklerimi, ellerimin üşüdüğünü hep gizledim. Biraz büyüdüğünde anlıyorsun babanın elini bırakmasıyla başlıyor buzul çağ. Beklemek, gizlemekmiş aslında birçok şeyi...

        Ben bazen beklerken anladım. Küçükken cennete gidiyorlar diye kandırıldığım günlerde anladım aslında. Oyun arkadaşımı toprağa verirlerken, ortada duran topa tekme attığımda popoma yediğim ilk şaplak ile anladım büyümek de üzülmek, eksilmekmiş meğer. Elimi tutmayı bırakan babama kızmayı bıraktığım anlarda anladım ki benden geçmiş artık o topa vurmak. Ben annem bana bebek almayı bıraktığı o anlarda anladım ki kaybetmişim...

        Ben bazen beklerken öldüm. Öyle espiri falan da değil ha! Fiziksel olarak acıyı ilk hissettiğim anlarda babamın elini yakınımda göremeyince öldüm. Ben biraz nefes alınca sol yanımda oluşan o yanma hissini anladığımda öldüm. Ağır aksak adımlar atarken tek güvenimin toprağın altındaki dostumla beraber gömüldüğünü fark ettiğimden  beri ölüyüm. Ben bazen ölüyorum aslında, yalnızca beklerken...