28 Ocak 2017 Cumartesi

Umudum Küçük Elif/ 1.Bölüm

Umudum Küçük Elif/ 1.Bölüm

elifin hayatı, umudun hikayesi, aşk, umutsuzluk,



       Bir hayatı anlatmaya neresinden başlanır inanın bilmiyorum. Ama sanki anlatmalıyım gibi hissediyorum. Ben Aylin hemşire. Birçok insanın işkolik olarak nitelendirdiği, belli bir kesimin duygusuz olduğumu iddia ettiği kişiyim ben. Ben bunların hiçbiri değilim aslında. Ha belki hepsinden biraz ama tamamen değil. 

       Şuan bir onkoloji servisinde çalışıyorum. Hayatı yarım kalan ama azimle yaşama tutunan birçok insanın olduğu bir yer burası.İşte bir hayatı anlatmaya karar verdiğim yer de burası. "Elif" İşte benim minik umut ışığım. Bana insanları sevebileceğimi kanıtlayan küçük melek. Şimdi onun buraya geldiğini öğrendim. Yolu uzun, o yüzden biraz geçmişe gidip yaşadıklarımı anlatmak istiyorum...   5 ay evvel...

      Hava gayet sıcaktı fakat ben yine fular takmayı ihmal etmemiştim. Hastaneye geldiğimde hayli acıkmıştım ve kahvaltı için bir şeyler aldım ve çimenlerde oturuyordum. Sonrasında kod verildi. Acil durum kodu ile birlikte koşarak gittim acile. Küçük Elif'i ilk o zaman gördüm.  Nefes, nefese kalmıştı. Ela gözleri boncuk boncuk bana bakıyordu. Sonra birlikte servise çıktık. Lösemi tanısı koyulmuştu miniğime. Kalp kapaklarından birinde de ciddi bir hasar varmış. Normalde sık sık geliyorlarmış hastaneye ama ilkkez kemoterapi alacaktı.

       Küçük Elif çok korkuyordu. Olacaklardan habersiz bakınıyordu etrafa. Ona bunların bir oyun olduğunu ve yakında evine döneceğini anlatıyorduk. Geceleri aileleri odalardan çıkarıyorduk. Elif en çok bu zamanlarda korkuyordu. Bende o uyuyana kadar ayrılmıyordum yanından. Sabah olunca Elif'in ağlama sesi aldı tüm servisi. Saçları dökülmüştü ve çok üzülmüştü. Hayat boyu hiç bu kadar acıyı aynı anda almamıştım üzerime. Dağıldım, istemsizce aktı gözlerimden yaş...

       Sonra gidip konuştum Elif'le. Ona bunun geçici bir süreç olduğundan bahsettim. 8 yaşında bir çocuk ne kadar anlarsa, o kadar anladı durumu.  Ağladı, o gece çok ağladı, sonra bir ara uyuya kaldı. Sonra uyandığında yanıma yaklaştı. Elimi tuttu, kulağıma eğilip "Hadi saçlarımı keselim dedi" Lavaboya gidip saçlarını kazıdık Elif'in. Sabah geldiğinde annesi çok ağladı. Bana sarıldı ve daha çok ağladı.

      Artık eve çok az gidiyor, zamanımın çoğunu Elif'le geçiriyordum. Ona şiirler okuyor bazen de onun için yazıyordum. Bir akşam kendi yazdığım bir şiiri okurken bana dönüp "Aylin abla, sen aşık mısın?" diye sordu. O an durup düşündüm, acaba minik Elif aşkı ne derece biliyor, ona nasıl anlatmalıyım. Düşündüm ve " hayır kuzucum, aşık sayılmam" diyebildim. 

       Bir sabah saat 4 gibi uyandım. Evde hayli yorgun haldeyken ani bir kara ile saçıma makası vurdum. Belimde gezinen saçlarımı, hiç düşünmeden kesip attım. Elif'e gittiğimde bana çok kızmıştı. Ama zaten bunu hep istediğime onu ikna ettim. Ona kendi hemşire bonelerimden getirdim. O kadar çok yakıştı ki. O gün çok eğlendi minik kız. Ben de uzun zamandır bu kadar mutlu olmamıştım. 

       Her şey yolunda gidiyordu. Elif'le dans ediyorduk. Bir anda durdu küçük kız. Ne yapacağımı bilemedim. Seslendim ve cevap vermedi. Kollarıma yığıldı kaldı. Gözlerimden çıkan bir kaç damla yaş ile acil durum kodu vermeleri için bağırdım...

                    Devamı var...

24 Ocak 2017 Salı

Çocukluğumdan Bir Bekleyiş...

Çocukluğumdan Bir Bekleyiş...


       Bir bekleyiş içindeyim. İyi günler konulu beklemeler. İçinde birçok duyguyu barındıran bir bekleyiş. Kimi bekliyorum peki? Ya da dur soruyu afilli sorayım. Beklediğim şey birisi mi? Yoksa boş bir nesne mi?  Hatta dur biraz daha abartayım, bir duyguyu mu bekliyorum acaba?

       Ben daha küçük bir kızken. Yol kenarına gelir, yoldan geçen otobüsleri seyrederdim. Genelde beyaz renkte otobüsler gelip geçerdi. Bir tanesi vardı kıpkırmızı. Çok nadir geçerdi. Belli bir günü yoktu ama o geçince hep mutlu olurdum. Sanki hayalimde, kendim için çizdiğim o evrene beni götürecek olan oymuş gibi...

       Büyüdüm... Sonra bir aksam üzeri babamın söyledikleriyle sarsıldım. Onun da basit bir otobüs olduğunu, sadece daha merkezi bir yerde bıraktığını ve daha pahalı bir araç olduğunu söyledi. Oldukça da konforlu. Ne kadar üzüldüğümü hayal dahi edemezsiniz.

       Hayallerime ulaşmanın ne kadar zor ve pahalı olduğunu anladım. Beni oraya taşıyacak olan otobüsün de diğerlerinden bir farkı olmadığını. Maviye boyadığım tüm hayallerim, daha gerçeği görür görmez griye döndü. Vazgeçtim bende. Hayallerimden ve hayal kurmaktan vazgeçtim...

       Sonra babam bir öğle vakti elimden tutup benim yol kenarına getirdi. Bir sürü beyaz otobüs geçiyor. Babam elimi öyle bir sıkı tutuyor ki. Seç dediğini hatırlıyorum. Ama neyi seçeyim? Ne seçmeliyim? Bundan bi'haber bakınıyorum etrafa. Seni hayallerine götürecek olan o otobüsten ne farkı var kızım diyor yüzüme bakarak...

       "Yol uzar belki biraz, belki biraz da yürüme mesafesi kalır. Konforlu değil haklısın. Ama seni oraya ulaştıracak bunu biliyorsun. Bir şey seni üzdü diye neden hayallerinden vazgeçesin ki. Sen de oraya varmak için kullandığın aracı değiştir"

       Ne yapayım bir hayale ulaşmak için desteğimi kaybettim diye hayalimden vazgeçemem artık. Kendime yeni bir destek bulurum.  Belki de kendime destek olurum. Ama bazen yoruluyor insan...

       İnanın yoruldum artık. Gelmeyeceğini bildiğim halde o gemiyi beklemekten, birbirini zerre sevmeyen ama büyük aşık ilan edilen klişe isimlerden, zorlukları göğüslemeyeceğini bildiğim halde inançla beklemekten. Tek bir gülümsemesine ihtiyaç duyduklarımın bana sırt çevirmesinden çok yoruldum.

       İttihar süsü verilmiş olan fakat aylar evvel kendi ellerimle öldürdüğüm hayatıma geri dönüyorum. Bir hayale sarıldım ve sadece yaşıyorum...

22 Ocak 2017 Pazar

Mavi'den Dörtleme; Yatmadan Bir Doz Aldığım Şarkılar

Mavi'den Dörtleme; Yatmadan Bir Doz Aldığım Şarkılar

Müzik, Blog yayını, Mavi, Bir deli mavi


      Selam Mavi Kelebek. Yazıyı okumaya başlamadan bir selamını alırdım aslında ama neyse, başladın bir kere. Az evvel ilk tumblr hesabımdaki yazılara denk geldim ve hemen girip yazdıklarımı yok ettim. Ne atarlı giderli yazıyormuşum. İnsanlığa zarar vermeden yok edeyim dedim. Eski videolarım da vardı. Hayli güldüm izlerken. Ne çok anı biriktiriyor insan farkında mısınız?  Neler gelip geçiyor hayatta. Alışkanlıklar bile, yeniliklerin esiri oluyor. 

       Bu gece aslında başka bir yazı paylaşımı yapmak istemiştim ama olmadı. Devamını getirecek o hisse ulaşamadım. O nedenle zaten epeydir yapmadığım dörtlemelerden, dördüncüsünü yazmak için oturdum klavye başına. Yazmayı özlemişim. Bu ara biraz hastalık ile boğuşuyorum. Ama sizlerle dertleşmeyi de özlüyorum.O halde biraz yazacaklarımdan bahsedeyim. Yatmadan bir doz alırım dediğim 4 şarkıdan bahsetmek istiyorum. Hadi başlayalım. 


                                1-LEONARD COHEN: BOOGİE STREET

       Epeydir severek dinlediğim efsane bir sanatçıdır kendileri. Kendisi mükemmel bir şairdir her şeyden önce. Yanılmıyorsam yakın bir tarihte vefat etti. Neden hep kaybedilince kıymete biniyor diye kendime kızarım hep. Ama artık her akşam mutlaka dinliyorum kendilerini. Bu bir nevi özür benim için. Sizlerle de paylaşmak istedim...

'''O Crown of Light, O Darkened One,       Ey ışıktan taç, ey karartılmış olan
  I never thought we'd meet.                      Buluşabileceğimizi düşünmemiştim hiç,
 You kiss my lips, and then it's done:    Sen dudaklarımı öp ve sonra halloldu;
 I'm back on Boogie Street.                      Boogie sokağına geri döndüm.,,,






2- JEHAN BARBUR: KENDİNE ZAMAN VER
     
       Arap asıllı farklı bir sese sahip bir sanatçıdır kendileri. Bir anıyla başladı Jehan Barbur'u dinleyişim. Ve bu şarkıyla başladı. Her akşam değil belki ama mutlaka dinlerim. Bu şarkı tertemiz sevmeyi hatırlatır bana. Eksiklik ve fazlalıklarıyla sevmeyi. İyi dinlemeler...


''''Biraz uzaklaşınca anlaşılır eksikler,
Biraz yakınlaşınca görülür fazlalıklar,

Uzun süre koşunca unutulur boşluklar,

Bir an bile durunca hatırlanır yokluklar.,,,


                                             3-UYKUSUZLAR- AŞK SENSİN

      Bendeki yeri hep ayrı olan bir gruptur.  Ve bu yılın en iyi şarkılarını yaptılar demeliyim. Her akşam mutlaka dinliyorum. Severek dinlediğim ve takip ettiğim nadir gruplardan kendileri. İnanıyorum ki sizler de dinleyince bana hak vereceksiniz. Bende tabiki bir hatırası var. Umarım beğenirsiniz. Sesler duyuyorum, kulak pası silinme sesi... 


''''Kuşlar uçtu gitti şimdi sen varsın 
Küçücük ellerinle kocaman gülüşünle,,,,


''''İki doğru insan mucize yaratırmış 
İçimin ta içinde kocaman gülüşünle,,,,




4- CİGARETTES AFTER SEX: AFFECTİON

        Normalde benim yolculuk şarkıları listemde yer alan bir grup. Severek dinliyorum. Ve artık gece de can yoldaşım oldu. Bir şeyler yazarken de kullanıyorum kendilerini. Tüm şarkılarının dinlemeye değer olduğu kanaatindeyim ama birini seçmem gerekliydi, umarım beğenirsiniz...



                 ''''I think of you,                 Seni düşünüyorum 
                   I want you too,                Ben de seni istiyorum 

                  I'd fall for you                  Sana aşık oldum 

                 It's affection always..      Bu her zaman sevgi ,,,,




15 Ocak 2017 Pazar

Keşke Şair Olmasaydım 2

Keşke Şair Olmasaydım 2

makale, öykü, sajida, aşık ahmet

        Epeydir gelemiyorum başına sevdiğim. Toprağını gözyaşlarım ile sulamayalı çok zaman oldu. Tek bir ot dahi kalmamış ama başındaki şu mavi gül dimdik duruyor gördün mü sevgilim? Üzülme cancağızım mahalleli daha az uğraşıyor benimle. Yine ''Aşık Ahmet'' diyorlar ama çok alay etmiyorlar öyle. Bende kendimi arayıp duruyorum işte.

       Ama o eve sensiz giremiyorum Sajida. Canım yanıyor... Seni saatlerce yemek hazırlarken izlediğim o mutfaktan su dahi içemiyorum. O mutfağa tek başıma sığamıyorum kadınım. Evin balkonuna bir çıkıyorum, boş saksılar doldurmuş her yanı.Yoruldum Sajida solmuş begonvillerimize bir umut su dökmekten yoruldum. Nefesimdeki şu yarım kalmışlık yok mu? Öldürüyor beni kadınım...

      İsmimi de seviyorum artık. 'Aşık Ahmet' ben. Sajida'dan başka kadına bakmamış onun aşkı için onunla birlikte ölmüş Ahmet. Ama inanki bu adı taşımak oldukça zor...

       Bir sabah uyanırsam bir kuş sesiyle,gülümsüyorum... Kendime beddualar ediyorum sonra. " oğlum Ahmet, sana gülmek rolü verilmedi, şu kısacık ömründe aşık adamı oynayacaksın alt tarafı" Sonra zaten kendiliğinden kayboluyor o gülümseme. Topallık da devam ediyor işte Sajida. Bu aksaklık ilk yüreğimde başladı, sağolsun bedenimdeki yerini de aldı Sajida...

       Bazen bazı sabahlar dolu bir tarçın kokusuyla uyanıyorum. Yemin edebilirim göğün tarçın koktuğuna. Sonra aklıma seni getiriyor bu koku. Boynunun kokusuydu bu, evet hatırladım. Bir kez daha ölüyorsun güneş batınca. Seni her gün dönümünde tekrar kaybediyorum sevgilim.

       Tanrı seni defalarca alıyor benden. Seni alıyorda, bir beni benden alıp, sana getirmiyor. Çıkmaz sokaklara kurulu evimize giderken, gözlerim her yanda seni görüyor sevgilim. Ellerim hayaline dokunuyor. Yokluğuna sarılıyorum sıkıca. Sana halen ilk gün ki gibi vurgunum Sajida...

       Ben her gece yokluğuna sarılıyor olmanın utancıyla yaşıyorum. Bazen yetmiyor hissetmemek, gecenin kaçı demeden soluğu mezarının başında alıyorum. Toprağına sarılıyorum. Yemin olsun senin gibi kokuyor bu toprak. Yemin olsun bu mavi gül gözlerin. Ben solmayın diye ağlıyorum kadınım. Sakın solmayın...

       Neyse güzel kadınım, ben artık eve döneyim. Yokluğun soğuk yatağımızda bekliyor beni. Bilirim çok üşürsün sen, bak havalarda iyice soğudu. Belki ölü bedeninde üşür bu soğuk mezarda. Beni hatırla kadınım. Kalbimdeki bu yangın ısıtacak bizi. Tamam sakin ol sevdiğim, al üstüne şu topraktan örtüyü, Gözlerinden öperim... bir daha ölme...





9 Ocak 2017 Pazartesi

Peki, Ya Umudum Biterse?

Peki, Ya Umudum Biterse?

dertleşme, umut, mavi, aşk, blog yazısı


MAVİ; Sahili sever misiniz?
AZİZ BEY; Sahili değil ama rüzgarı çok severim.

MAVİ; Sizce aşk var mıdır Aziz Bey?
AZİZ BEY; Eğer sevilecek o nadir adamı bulabilirsen, aşkı da bulabilirsin küçüğüm.

MAVİ; Peki ya yanlış adamı seversem Aziz Bey, ya kötü bir adamı seversem?
AZİZ BEY; Aşk o kadar güzel bir şeydir ki küçüğüm, sadece sevdiğin insanı güzelleştirmekle kalmaz, gecenin orta yerine güneş doğdurur.

MAVİ; Olmaz Aziz Bey gece hep aynı kalmalı...
AZİZ BEY; Bak kızım eğer gerçek aşkı bulmak istiyorsan geçmişi silip atman gerekiyor. Ha eğer bulduysan da sıkıca sarıl ona.

MAVİ; Peki Aziz Bey o istemiyorsa sarılmayı, maviyi istemiyorsa ne yapayım?
AZİZ BEY; Vazgeç kızım, ömrünü seni hiç istemeyen ve sevmeyen bir adamı bekleyerek geçiremezsin...

MAVİ; Peki ben halen o ilk gün, ona tutunduğum sevgiyle bağlıysam kollarına?
AZİZ BEY; O halde umut et kızım. Umut sana güç verir.

Ortamda 1 saat hiç ses çıkmadı. Bir kuşun kanat çırpışı ile kendine geldi dünya. Bir de derin bir nefes aldım.

MAVİ; Peki ya umut, umut da biterse Aziz Bey?
AZİZ BEY; İşte o an kendini diri diri gömmek için mezar aramalısın. Çünkü yavaşça ve kanarcasına unutmaya başlayacaksın. Yazık oldu.

MAVİ; Bugün kibriniz azalmadan devam ediyor bakıyorumda. Size benzemekten korkuyorum.
AZİZ BEY; Benim kadar kaybetmedin küçüğüm, bu daha ikinci yenilişin.

MAVİ; Gerçekten acı çektiğime inanmıyorsun değil mi Aziz Bey?
AZİZ BEY; Acını gizlemek için çok fazla güldüğünü biliyorum. Bu kadar düşündüm de, kimse mükemmel sevmek zorunda değil. Ayrıca hatırlamak zorunda da değil.

MAVİ; Ellerimi görüyor musun Aziz Bey, masum bir aşkın katledilişi var ellerimde.
AZİZ BEY; Hayır sevgili küçüğüm, senin sevgin yürütebileceğine inancı olamayan biri tarafından basit bir bahane ile bitirildi. Sevgin öldürülmedi, daha da kötüsü. Sevgini intihara mecbur bıraktılar. O yüzden ölümünden seni sorumlu tutuyorlar.

MAVİ; Yani ben tamamen suçsuz muyum Aziz Bey?
AZİZ BEY; Hayır Mavi, senin en büyük hatan; gereken özeni göstermeyip, emek harcamaktan kaçınmış olmandı. Sen de yaptın kızım, çok hata yaptın.

MAVİ; Ama halen çok seviyorum Aziz Bey.
AZİZ BEY; Sevmek yetmez, biraz emek vermen gerekiyordu. Bunu şu mükemmel sandığın aşkın için yapmalıydın. Ama bilmiyorsun ki nasıl yapılır. Unutmalısın onu, parçalara ayırmalı ve öldürmelisin içinde.

MAVİ;  Yapamam Aziz Bey. Kimsenin anlamadığı ama benim her bir parçasına anlam eklediğim bu sevgiyi yok etmem imkansız. Dediğin gibi en kötü umut ederim, ha Aziz Bey.
AZİZ BEY; Umut da bir gün biter, önce sesini unutursun. Sonra ilk konuştuğunuz tarihi ve yaşananları. Onu tanıdığını bile unutursun zamanla. Ama unutursun kızım. İzin ver unutmana...

MAVİ; Hadi Aziz Bey, geç oldu eve dönelim.



''''Kalbi kırılmış bir kadın,
ve hiç zamanı olmamış alışmaya.
Yaşamak bir meslektir buralarda,
zaten inancı kalmamış mutlu sonlara...''''

8 Ocak 2017 Pazar

Ben Bu Evrende Doğmadım

Ben Bu Evrende Doğmadım

mavi, semanur kök, kişisel blog


       Düşünüyorum da bu evrene ait olamam. Ne fazla iyimser ne de tamamen kötümserim, ortam yok benim. Ne tamamen evren yuvarlak diyebiliyorum, ne de dümdüz evreni kanıtlama çabası içine giriyorum, Hem yazıyorum diye geçiniyorum, hemde kalemlerimi kırıyorum. Hem çok iyi severim diyor, ardından korkuyorum. Ben kimim?

       Ben bu evrende doğmadım. Akşamları kapım açık yatıyorum. Işıkları kapatıyorum ama karanlıktan korkuyorum. Bazen bazı şeyleri acele ile halletmeye çalışıp mahvediyorum. Küfür etmek istiyorum ama üzerime oturmuş 'tatlı kız' deyimini de bozmak istemiyorum. Soğuktan hiç hoşlanmıyorum ama saatlerce kar topu oynuyorum.

       Seviyorum ama karşılığı olduğuna artık inanmıyorum. Mesajlar yazıyorum ama asla göndermiyorum. Beyazı sevdiğimi söylüyorum ama gece karanlığında mutlu oluyorum.Saçlarımı çok seviyorum ama bir acı anında ilk ondan kurtuluyorum. Kısa ve pratik yolları üretenlere hayranlık duyuyorum ama uzun olan yokuşu tercih ediyorum. Popüler bir yazar olmak istiyorum ama kimsenin okumadığı yine de düzenli yazı yazdığım iki blogum daha var.

       Aşka inanmıyorum ama yine de bekliyorum. Herkesin yalan söylediğini düşünüyorum ama herkese sonsuz bir güvenim var.Hayal kurmaktan nefret ediyorum ama her gece hayal kuruyorum. Uykuyu çok seviyorum ama günde 3 saat uyuyorum. Artık aldığım kitaplara yetişemiyorum ama yine de her ay kitap alıyorum.Nefes aldığımı sanıyorum ama geceleri ağlamaktan boğuluyorum.

       Her gece ağlamak ve rahatlamak istiyorum ama güldüğüm geceler de var. Unutmak için yeni insanlar tanımak istiyorum ama yokluğuna dahi ihanet etmek istemiyorum. Sevgimin zerresini hakketmiyor der demez ona sıkıca sarılmak geliyor içimden. Anlatamıyorum biliyorum ama halen yazıyorum.


      Kısaca ben farklıyım. Bu evrende doğmadım. Belki de ben daha doğmadım. Şimdi sevgili okur, senden bir ricam var. müziği aç ve gözlerini kapat. Oda kapından içeri mavi bir kelebeğin girmesine izin ver. Göz kapağına konduğunu hisset ve kanat çırpışı ile oluşan rüzgarın ritmine ayak uydur. Ve unutma bu evrende doğmadık. Onu Seviyorum...

2 Ocak 2017 Pazartesi

Filmliyorum- Cesur Yürek Gelini Alır/ Aditya Chopra

Filmliyorum- Cesur Yürek Gelini Alır/ Aditya Chopra

dilwale dulhania le jayenge,  film yorumu, inceleme yazısı


       Merhaba mavi kelebekler. Bu ara yazı yazma konusundaki istikrarımı kaybettiğimi farkettim. Ama inanın mükemmel şeyler yaşamadım. Eskisi kadar sık olmasa dahi, yazmaya devam edeceğim. Şimdi ise bu sabah izlediğim, aslında daha önce de birçok kez izlediğim bir filmle sizi buluşturmalıyım dedim. Ve yazdım...

Film Adı; Dilwale Dulhania Le Jayenge
Çeviri Adı; Cesur Yürek Gelini Alır
Film Yılı; 1995
Yönetmen; Aditya Chopra
Oyuncular; ShahRukh Khan, Kajol 
İMDb; 8,2/10
Mavice; 9/10

           Film Hakkında Genel Görüş, Dikkat Aşırı Spoiler İçerir;
     
       Raj MALHOTRA zengin bir iş adamının, hayli şımarık oğludur. Simran SİNGH ise muhafazakar bir ailenin büyük kızıdır. Simran'ın  babasının tek hayali, bir gün İngiltere'den kurutulup, kendi topraklarına geri dönmektir. Büyük bir özlem duymaktadır vatanına. Simran deli dolu bir kızdır. Hayalinde aşık olacağı bir erkek profili yaratmış, bir gün ona kavuşmayı istemektedir. Fakat işler öyle ilerlermez ve babasının en iyi arkadaşının oğlu ile evlendirmeye karar verirler. 

       Aslında tüm olay da bununla birlikte başlar. Simran avrupayı görmek istiyordur ve bunun için babasından bir şans ister. Geri döndüğünde ise evlenmeyi kabul edeceğinin garantisini verir. Simran izni koparır ve arkadaşı ile hayatını değiştirecek o seyahate çıkar. Sizleri seyahat sırasında çalan bir şarkı ile başbaşa bırakayım. Bence izleyip, okumaya öyle devam edin...




       Seyahat sonunda Raj, Simran'a aşık olmuştur. Fakat daha önce hiç aşkı tatmamış olan kızımızın jetonu geç düşmüştür. Simran, aşık olduğunu geri döndüğünde anlar.Annesine Raj'dan ve seyahatte yaşadıklarından bahseder, bu esnada babasını kulak misafiri olur ve olanlara çok sinirlenir. Evliliği hızlandırmak adına, temelli Hindistan'a dönmeye karar verir.

       Fakat Raj aşıktır ve birçok erkeğin aksine kolay vazgeçmeyecektir. Simran'ın ardından doğruca Hindistan'a gider. Fakat aşk kolay bir olay değildir ve bu büyük çabayı en iyi şekilde gösterir. Raj Simran'ın kaçmasını değil, babasının rızası ile evlenmesini ister ve bir plan yapar. Simran'ın evleneceği adamın kendi yaptığı tuzak sayesinde hayatını kurtarır ve güvenini kazanır. 

       Fakat olaylar istediği şekilde ilerlemez ve Simran'ın babası seyahat sırasında Raj ile çekindikleri bir fotoğrafı görür ve çok sinirlenir. Raj'ı istasyonda Simran'ın nişanlısı ve adamları sopalar ile döverler. Bunun üzerine İngiltere'ye dönmek için trene binerler. O sırada Simran koşarak gelir. Babası başta gitmesine izin vermese dahi, bu büyük aşkın karşısında duramaz. Ve Bollywood sinemasının o muhteşem sahnesi ile kavuşurlar.

       Bu harika film, yer yıl Hindistan'ın belli kesimlerinde tekrar tekrar vizyona giriyor. Aşkın önünde hiçbir kuvvet duramıyor dostlar. Yeterki her iki taraf da bu aşkı sürdürebilecek cesaret olsun. Herkese iyi yıllar...

Sizleri fragman ile başbaşa bırakıp, çekiliyorum...♥