10 Mayıs 2019 Cuma

Nikolay'ın Yolculukları 2



       Nikolay uyandı sonsuzluk uykusundan. Bir defa daha umutla uyandı. Bir yumak mutluluk içine hapsolmuş sessizliğin acı sesini yalnızca o duyuyordu. Zaten ya sağır olmak gerekiyordu ya da kırgın. Fakat Nikolay hangisi olmak istediğine bir türlü karar veremiyordu. Titrek sesi "sağır ol" dese de, o bir çıkış noktası arayıp duruyordu. Bu kez de diğerlerinden farksız olmayacak bir yolun başında olduğundan emindi yalnızca. Yürüdü...

        Bir umudu kovalayış oyunları başlayalı seneler olmuştu. Vera artık eskisi kadar küçük de değildi, eskisi kadar ikna edilir de. Sadece hevesi boyunu aşan Nikolay'ı kırmak istemediğinden onunla bu yolculuklara çıkıyor, bir işe yaramadığını bildiği halde sessizliğini hiç bozmuyordu. Kafayı kaldırıp gökyüzüne bir baksa umut dolacaktı belki de fakat o bu durumdan memnunmuşçasına yüzünü yerden kaldırmıyordu.

       Nikolay bu sırada balığını tutuyor. Vera'yı alacağı vakte kadar zaman öldürüyordu. "Yorulduk vesselam" haykırışları da bitmiyordu. Vaktin geldiğini anladığında toparlanmaya kalmadan ayrıldı deniz kenarından, yürümeye başladı aynı yolları. Bir tarafı halen neşe ve haykırış diye bağırırken, bir yanı hüzünlüydü bu kez. Vera'nın evine ulaştı, derin bir nefes çekti ve kapıyı çaldı. Kapıyı kırmızı, boyu dizlerine ulaşmayan, siyah dantelli, uzun kollu bir elbise giymiş bir kadın açtı. Vera olduğuna bir türlü aklı müsaade etmedi Nikolay'ın.

       Fakat şehrin uzak semtleri gibi hüzünlü bu gözleri nerede görse tanırdı. Sonunda Vera olduğuna inandı ve yürümeye bıkmadıları uzun yolları tekrar ve tekrar yürüdüler. Çaresizce gözlerine baktı Vera'nın. Ayaklanmaya hazır fakat korku ile kaplanmış gözlerde bir nebze neşe arıyordu, belliydi, çaresizdi, üzgündü. Toparlandı ve bir tepenin başında yapayalnız duran bir banka vardılar. Oturup kuşları mı sayacaklardı, kaç bahar geçtiğini mi?

        Rüzgarın ne kadar sert olacağını Nikolay biliyordu belki ama Vera bundan habersizdi. Vera'nın saçlarından çiçekler ile kaplı siyah bandanasını çıkardı ve Vera'nın gözlerini bağladı Nikolay. " Duyuyor musun?" diye sordu. Kafasını hayırı haykırcasına hızlıca iki yana salladı genç kız. "O halde içindeki o sesleri de sustur" diye bağırdı Nikolay. Vera biraz korkmuş ve biraz meraklı bir tavırla daha fazla duymak için düşüncelerinin seslerini kıstı. Nikolay bir kez daha sordu "duyuyor musun?" diye. Bu kez duyduğunu belli etti dudaklarında kız. İki yana hafife kıvrıldılar, bir tebessümü oluşturmaya az bir vakit kalmıştı.

        Peki neyin sesiydi bu, anlamaya çalışıyordu. Daha önce hissetmemişti. Daha önce nefes almamıştı sanki. Şimdi daha derin nefesler alıyordu ve nihayet o tebessüm artık oluşmuştu. Nikolay bu durumdan çok memnundu. Belki de yıllar sonra İlkkez Vera'nın yüzünde bunu görmüştü, mutluydu ve bu açık seçik yazılmış şiirler kadar kolay anlaşılıyordu. O günün büyüsünü bozmasına izin vermeden saatlerce dinlediler o sesi. Ve nihayet hava kararmıştı ki Vera'yı eve bıraktı Nikolay.

       Geri dönerken düşünüyordu. Ağaçların ve rüzgarın oluşturduğu bu senfoni orkestrası Vera'yı iyileştirebilmek için mükemmel bir adımdı. Ve bunu tekrarlayacaktı. Hatta biraz daha abartacak ve onu yağmurlu bir günde de getirecekti. Fakat Vera eve döndüğünde yine battaniyesine sığınmış hatta kendini yine umutsuz pencereler ardında Dont Cry dinlerken bulmuştu...

       Hayat böyledir belki de. Kısa süren bir mutluluk sizi kuyunun dibinden alacak sanırken, fıtratında hüzün olan bizler kuyunun dibini yine güvenli bulacak ve ıslak duvarları aşmak istemeyeceğiz. Adına yalnızlık denilen bu mavi kutuyu hep sevimli bulacağız. Bir gün birileri bizlere güven ipini salana kadar...

SHARE THIS

Author:

0 yorum: