Günce etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Günce etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Eylül 2017 Cumartesi

Zulamdaki O anı: Tek Nefes

Zulamdaki O anı: Tek Nefes

bir deli mavi, anı, kişisel blog, semanur kök, hikaye, deneme


        "Hayat insana neler neler gösterir, ne yalanlar söyletir bilemezsin" derdi dedem. Bazen görüyorum da yüzümün en karanlık yanı "haklı" der gibi kırışmış....

        O gün yine epey güneşli bir gündü ve dedemle bahçe kapısı açmış sokağı izliyorduk. "Yürüyelim mi?" dedi bir an heybetli ve yorgun sesiyle. Onaylarcasına başımı salladım yalnızca. Sanki üzerinde 75 yılın verdiği kocaman bir yük vardı ve yarısını almamı isteyecekti. Yürüdükçe yürüdük. Bizim aşağı mahallede ikinci bir bahçemiz vardı oraya geldik. Şöyle koca bir kavak dibi bulunca, hali hazırda gölgesi de güzel olunca, "haydi oturalım" demesi de gecikmedi.

        Belliydi yetmiyordu ona aldığı onlarca nefes. Tüm o yılların kırgınlığı, tek günde yüzüne vuruyor gibiydi. Siyah beyaz kareli gömleği, onu 100 kilometreden tanımamı sağlayan hardal rengi süveteri ve dizleri yamalı siyah pantolonu ile yanımda 75 yıllık bir çınar oturuyordu. Ben baktıkça gözlerini kaçırıyor, ona ulaşmaya çalıştıkça daha da uzaklaşıyordu. O zamanlar yaşımda küçük olunca yetemedim sanırım ona. Bir türlü aslına ulaşamadım. 

        O gün türlü anılar, bir sürü hikayeler dinledim onu. Unutmam hiçbirini. Onun yüz hatlarını unuttum biraz belki ama onun bana öğrettiği ve yaşattığı hiçbir şeyi unutamıyorum. Daha doğrusu öyle olur sanıyorum. Affet...

        Bahçe kapısını açık unuttuğunu hatırlayınca "geri dönelim" deyip durdu. Ona da "tamam" dedim. Ağzımdan onlarca kez tamam lafı çıktı da, bir türlü "iyi misin?" diyemedim. Ama sebeplerim çoktu işte. "Ya kötüyse" dedim, "yaşın kaç başın kaç, ona yetemezsin de şimdi" dedim. yol boyunca kızdım kendime. Tabi sonra yıllar insafsız davrandı bize. Çok insafsız...

        Tam şubat ayıydı. Kar yavaş yavaş çekilmişti, kış bir daha uğramaz bu yıl diyordum. Erken konuşmuşum tabi her zaman ki gibi. O yıl en büyük kışımı yaşadım ben. Dedemi toprağa vermenin, ona bir daha dokunamayacak olmamın acısı sardı dört bir yanımı. O sırlar akıl erdiremiyordum ölüme. Gerçi yaş oldu 22 halen aklım ermiyor. onu asla unutmam ve acısı hiç kalbimden çıkmaz sanıyordum. Ama öyle olmadı. Zaman çok insafsız davrandı bize. Kalbimi ikiye bölen acısı birkaç ay sonra neredeyse hissedilmez oldu. Onsuz ısınmayan evimiz, yazın gelmesiyle soğumaz oldu. Mevsimler bile düşmanım gibi davranıyor, beynim sürekli onu geriye atmak için uğraşıyordu. Başardı da. Daha az hatırlıyorum onu...

        Ben yıllar sonrası gittim bizim aşağı bahçeye de, ne kavak ağacı kalmış ne gölgelik. Demek ki dedim, hayat gölge de senaryo okumak değilmiş, bu hayat tam ölmelik... Dedem bana belki de bunu anlatacaktı...



5 Temmuz 2017 Çarşamba

Yarım Kalmışlığın Güzelliği

Yarım Kalmışlığın Güzelliği

 
blog yazısı, semanur kök, bir deli mavi, gece, deneme

        İnsanlar bir ömür boyunca, yarım kalan her şeyin kötü olduğundan şikayet edip dururlar. Elbette yarım bir hikaye okuyucuyu, yarım bir rol oyuncuyu ve yarım bir hayat da biz insanları mutlu etmez. Ama ben her yarım kalan şeyin kötü olmadığını düşünüyorum. "Ya bu kız yine ne diyor" demeyin hemen. Durun da yarım kalmış bir yazıyı tamamlayayım. 

        Mesela tamamlanmamış bir gün. Ucunda ölüm bekliyorsa eğer insanı yarım kalan bir günden daha güzeli yoktur bence. Çünkü bazı tamamlanışlar yeni parçalar oluşturur. Tamamlanmış bir hayat yarım kalmış umutlar ve yarıda kalan bir hikayedir. Kavuşulmayan bir aşk, hatta doğmamış çocuklar demektir. Bazen bir tamamlanış, en büyük eksilmedir.

        Mesela en heyecanlı yerine gelindiğinde kitabın, "ya bitince daha iyisini bulamazsam?"korkusu sarar insanı. Yarıda kalmalı o kitap, yarına da kalmalı. Seni en çok etkileyen satırlar öyle bir gece içilmemeli, her cümle defalarca seni yaralayana kadar okunmalı. Ve o kitap bitmemeli. Anlıyorsun ki sona geliniyor yavaş yavaş, yarıda kalmalı o kitap, hep yarım kalmalı. 

        Yalnızca sonu gelmesini istemediğin şeyleri yarım bırak. Ben öyle yaptım. Asla tam olamadık biz, tamamlanamadık. Ya çok benzeyen ama birbirine uymayan iki parçaydık, ya da zaten aynı puzzle'a bile ait olamadık. Neydik tam bilinmez ama biz hiç tam olmak istemedik orası kesin. Korktum çok kez ben."Ya birlikte çok kütü bir resim olursak" dedim hep. Ne fark eder ki! Biz korktuk anlayacağınız, çok korktuk. Hata yaptığımı daha yeni kavrıyorum. 

        Ne olurdu sanki dünyanın en kötü resmi olsak? Biz olmayacak mıyız? Bir olmayacak mıyız? Bu kadar çok severken ne kadar çirkin de olsak aşkla bakmayacak mıyız birbirimize? Ben bugünlerde daha çok kızıyorum yaşanmak zorunda kalındığım şu hayatıma. Şimdiler de daha çok kızıyorum. Bir kadın kızarsa çok önemsiyordur unutmayın. Bir kadın bağırır haykırırsa olan biten her şeyi yüzünüze tüm çıplaklığı ile. Halen içinde yakıp yıkamadığı belki de hiçbir zaman kıyamadığı bir sevgi taşıyordur.Saat 03:40 ve ben çok kızıyorum bana yaşattığın her şeye...



2 Aralık 2016 Cuma

Konuk Yazar/  Zafer Babal

Konuk Yazar/ Zafer Babal

   
deneme, mavi, konuk yazar, blog yazısı

       Seni ilk gördüğüm an gözlerin aklımı çelmişti. Şu an sen yokken uykularımı çalan gözlerin... Gözlerimizin arka planında birkaç merhaba, nasılsın vardı belki. Bir de tanıdık birkaç kişi... Kelimeler vardı kulaklarımda oysa ben sana susmuştum. Bilmem hatırlar mısın, gökyüzüne uzun uzun bakmıştım o gün. Aslında suçluyu arıyordum o esnada. Kalbime uzanmıştı ellerin, hırsızı fark ettiğim halde kafamı çevirmiştim işini kolaylaştırmak için. Bu durumda avuçlarken sen kalbimi buna hırsızlık değil de bir çeşit gönüllü teslimiyet demeliydim gerçi.


      Semaya bakarken gözlerin mi, yoksa gökyüzü mü davranmıştı önce diye düşünüyordum. Gözlerin mavi, gökyüzü mavi, elbette biri birinden çalmıştı rengini. Başımı göklerden alıp tekrar senin atmosferine giriş yaptığımda kararımı vermiştim. Bu gözler, bütün bir gökyüzünü boyamaya yeterdi. Üzüldüğünde bulutlar gezinirdi, yağmurun eksik olmazdı hüzün mevsiminde gözlerinden. Gülümsediğinde ise güneşi görürdüm gözlerinde. Uzun süre bakamazdım bu yüzden sana. Kamaşırdı gözlerim.


      Nicesini görmüştüm oysa ömrüm boyunca. Beş altı renge hapsettiğimiz gözlerin aslında hepsi birbirinden farklı bakıyordu dünyaya. İşte kimi zaman dalgalı, kimi zaman dingin yolculuğumda gözlerine bir ömür boyu demir atmaya o zaman karar vermiştim. Çok fazla seçeneğim yoktu gerçi. Senin yanında, gözlerinin dalgakıranında dışarıdaki fırtınalar vız geliyordu bana, boyum kadar dalgalara gülüp geçme gücünü senden alıyordum.


      Sana suskunluğuma aldırma demiştim, hatırlıyor musun? Ben aslında çok konuşurum, susturamazlar beni diye açıklamak zorunda kalmıştım kendimi. Sessizliğimi hayra yormuyordun çünkü, büyük ihtimalle senden sıkılmaya başladığımı düşünüyordun. Oysa ben bilmediği diyarlarda yolunu kaybetmiş kimselerin şaşkınlığını yaşıyordum her seferinde. Gözlerine dalıp gittiğimde başlangıcını bildiğim bu yolun sonunu hiç çıkaramıyordum. Bilerek kayboluyordum belki de. Kaybolduğu halde kim daha güvende hisseder ki normalde kendini? İşte ben kaybolmuş bir çocuk gibi şaşkın, kaybolduğum yerin gözlerin olduğunu bildiğim içinse hayrandım sana. Hem bu şekilde gözlerine dalıp gitmişken sen dokunarak bulurdun beni. Elimi tutardın, bu sıcaklığın rehberliğinde tekrar bakardım gözlerine, bu sefer nerede olduğumun bilincinde bakardım gözlerine.


      Uzaktasın şimdi. Ben de yokluğunda mirasın, gökyüzünün mavisine dalıp dalıp gidiyorum sevgili. Bulutlar kapayınca önümü kızıyorum, geceyle de aram bozuk bu aralar. Aramıza zaten mesafeler girmişken bir de bu saydıklarımla uğraşıyorum. Tek tesellim, zamanın bizden yana oluşu. Gerçi ilk başlarda onunla da kavga ettik. Sanki daha tembel olmuştu sen yokken. Senin yanında akıp giden hâlini hatırlattım ona, biraz arayı bulur gibi olduk. Şimdi bana izin ver de kapatayım gözlerimi ve bir gün daha eksilsin takvimden. Bir gün daha eksilsin mesafelerden ve ben uykuya dalayım tekrar kaybolmak için gözlerinin mavisinde.,

                                                                                                            Zafer Babal - 30.11.2016

Yazar Hakkında: Satırların arasında kaybolduğu ve sözcüklerin rehberliğinde yolunu bulduğu her anın tadını çıkaran, 30'lu yaşlarında bir eğitimci, www.gonuldendile.com kişisel bloğunda gönlünden gelenleri dile getirme çabasında...

11 Kasım 2016 Cuma

Seni Hatırlamak

Seni Hatırlamak

DENEME, ŞİİR, AŞK, YALNIZLIK


       Sahi ölür müsün benimle? Yoruldum sevgilim gel demeye, burnumun direği sızlıyor yokluğunda. Bu şehir, bu yüzler ve bu mavilik yabancı... Bir sana aşina bu yürek. Benimle ölüme gelmelisin, her gece yalnız başıma ölmekten yoruldum sevgilim. Zahmetli iş beklemek seni, biraz da acı...

       Sensiz zangır zangır titriyorum, ellerim, ayaklarım ve dudaklarım. Sana duyduğu özlemi, eşsiz yaşıyor dudaklarım. Zaman ne kadar da acımazsız değil mi? Biz ayrıyız ama o akmaya devam ediyor. Ben ağlıyorum ama o seni nasılda güldürüyor.

       Bazı sabahlar unutuyorum seni, güneş bile doğmuyor o sabah yüreğime. Hep karanlıktayım, Ben yapayalnız bir serüven içine hapsoldum sevgilim. Seni özledim bunu bilmelisin... bunu bil...

      Aklımda şahsıma edilmiş küfürler... Ağız dolusu küfürler ile hatırlıyorum seni. Bazen yakılan bir sigaranın son çekiminde, bazen  boş rakı bardağında... Evet çokça hatırlıyorum seni, Çok zahmetli iş hatırlamak seni... tonlarca kıyametin altında...

       Çevremi sorma her şey aynı, bıraktığın gibi... bıraktığın dediğim için kızmıyorsun değil mi? Sahi halen kızıyor musun bana? Ben önce kendimi affettim yıkılan hayaller altında, önce kendi cesedimi buldum yalnızlığın kollarında... Seviyor musun beni?

       Sabah güneş beklediğimden geç doğuyor, kış geldi fark ettin mi? Ben hayli zor oldu anlayalı, acım biraz ısıttı ortalığı... Seni bana getirmeyen sabahları, beni benden alan akşamlara bağladım. Çok büyük hayallerim olmadı benim, biraz sen, biraz senden ve çokça senli hayaller... hepsi bu kadar...

       Issız kalsın yüreğin, yalnızca bunu istiyorum, yalnız kal. Ben senin için yalnızım. Ben zaten nefes alamıyorum bazı geceler, bazı geceler...yok yok tüm gecelerde...  Sen bil ben daima gelirim seninle. Peki ya sen? Sahi her akşam ölür müsün benimle?