hayata geç kalmak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hayata geç kalmak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Ekim 2017 Perşembe

Kavgayı Bağıran Rüyalar

Kavgayı Bağıran Rüyalar


bir deli mavi, deneme, intihar

        Yılların yavan yorgunluğu var omuzlarımda. Yılların en koyu gürültüsü şu sıralar hayat. Ve en acı gülümseme yüzümün en derin çizgisi ile birleşmiş. Ben artık gülmeyi bıraktım bu kentin en dar sokağının başını çeken evimde. Neredeyse gülümsüyor yalanları ile bir ömrü bitirecek yüreğim. Tüketiyorum bana ait olmayan şu bedenin, sayaç kurulu kısa zamanını. Tüketiyorum ellerimin hiç birleşmeyecek olan, yarım kalmışlığını.

        Birlikte uyumayacak mıydık biz? Sorular soruyorum kendi kendime. yanıtlıyorum da. "Uyutmadılar" Bu sabah ilk işim ömrümün tek kalan o noktasını onun koynuna sığınarak tüketmekti. Önce bir derin nefes aldım. Hayatında ömrünü verdiği biri olduğunu biliyordum da. Ama yine gittim çalıştığı o yere. Önce ona ulaştım. Bekledim sonra gelmesini, çok beklemiştim ya gerçi,alıştım galiba bu yüreğe uğramamasına. "gelmezse de dönerim" deyip duruyordum.

        Geldi... Öyle bir geliş yok ama. Sanki tüm bana gelişlerin toplamıydı. Tüm benim oluşların. Karşıma oturdu, konuşmuyordu, hep yaptığı gibi kaçacak yerler arıyordu. Ama ben buna da alışmıştım. Belki de benim için değildi bu endişe, sevdiği o kadının duymasından korkuyordu. Bir ömür nefret beslemem gereken o kadını, benim ona veremediğim mutluluğu verdiği için seviyordum neredeyse. Ama ben gözümün arka yerinde artan o baskıyla yaşıyorum. Hani derler ya "dokunsalar ağlayacağım" hah işte! tanımadığım  bir yüz bana dokunsa ağlarım.

        Yaklaşık yarım saati aşkın bir süredir bekliyorduk. Ne o bana "neden geldin" diyebildi, ne de ben ona istediğim o şeyden bahsedebilmiştim. Artık gözlerimin iyice dolduğu o vakit konuşmaya başladım. "nasılsın?" sanki aynı der gibi başını yana doğru eğdi. Konuşmadı, sesini yasaklamıştı sanki bana. Ona son bir kez onunla uyumak istediğimi söyledim. Son bir defa nefesinin duymak, sakallarına dokunmak istediğimden bahsettim. Sonra hayatından tamamen çıkacağım konusunda ona garanti verdim. Kabul etti, yine sesini yasaklamış vaziyette onay verircesine başını sallamıştı.

         O işine döndü, bense saatlerce kapıda bekledim mesai bitimini. Zaten aylarca, yıllarca bekleyen biri için saatlerin bir önemi yoktu ki. Sonra bir daha gördüm kapıdan gelişini. Telefonla konuşuyordu, gülmüyordu, etrafa bakınıyordu. Bir ara göz göze geldik. Durdu öylece, hiç konuşmadı, telefondakine bir şeyler söyledi ve kapattı sonra. Yanıma geldi, yine ses yok, gelmemi istedi ve arabaya  bindik. Saatler süren bir yol ve hiç konuşmayan iki insan vardı. Yalnızlığına dokunduğum bu adamın böylesine kalabalık oluşu beni üzse de artık elimden bir şey gelmiyordu. Eve geldik...

        İki ceset vardı da o eve sığamıyor gibiydi. Ev biraz dağınıktı onun saçları gibi. Sonra kolumdan tuttu ve odaya götürdü beni. Bir an evvel gitmemi istiyor gibiydi. Yüzünde en ufak bir üzülme belirtisi yoktu belki de ama ben biliyordum dokunsak birbirimize ağlayacaktık. Yatağın kenarına oturduk ben hep istediğim sakallarına sürdüm elimi, gözlerini kapattı. Sesi de halen yasaktı... Gamzesini öptüm oracıkta, sakalları arasına öylece gizlenen gamzelerini. Sonra sadece uzandık, kimliğini bile bilmediğimiz o yatağa. Ben gözlerini izledim, yüzünü, mimiklerini, dişlerini, sakallarını, ve daha bir sürü ayrıntıyı. O ise hiç bir şey hissetmemeye yeminli, kendine bir söz vermiş gibiydi. Ya da o kadını çok seviyor gibiydi.

         Ben çok kötü bir şey yaptım.Çok üzülmüş ve kızmıştım beni unutacak oluşuna. Ona beni bir ömür unutturmayacak şeyler yaptım. Önce banyosuna gittim ve elimdeki makasla saçımın ulaşabildiğim her noktasını kestim. Tüm evine bana bıraktığı o duyguyu bıraktım. Ne yaptığımı biliyordu, emindi. gözlerini kapattı sıkıca. Beni bunu yapamaya elleriyle itti. Önce uzanıp son bir kez kokladım boynunu. Hep elimi tutup beni durduruşunu hayal ettim. Ama öyle olmadı. İçeri gittim, balkonuna yuvam dediğim günlerin hatırına bir sigara içtim orada. Sonra bir adama kendini ömür boyu eksik hissettireceğimi bile bile atladım aşağı. Bir kaçarı yoktu. Onun bağırışlarını duyuyordum acı hissetmeyen ama ölümüne az bir vakit kalmış bedenimde. Bana sesini bağışlamıştı sonunda...



9 Temmuz 2017 Pazar

Küfreden Satırlar

Küfreden Satırlar


kişisel blog, bir deli mavi, şiir

Saat kaç, günlerden ne, hava nasıl gibi sorulardan sıyrılmak istiyorum bir süreliğine. 
Mesela bir paket umut çıkarsam montumun iç cebinden. 
Tarçın döksem sokağın dört bir yanına. 
Sevdiğim adamın elinden tutsam bir kaç saat.
Biraz mutluyuz numarası çaksam mesela yanımda olanlara.

Sonra akşam olsa mesela. 
Evde bir bardak sıcak süt beklese beni. 
Annemin sıcak kucağı bir de.
Babama uzatsam ellerimi. 
O da hiç bırakmasa. 
Ama öyle olmuyor dimi artık. 
Güneş doğmuyor gece 3 gibi. 
Mutlu şarkılar yapmıyorlar artık. 
Artık kimse kimseyi sevemiyor eskisi gibi. 
Sarılamıyor sevdiğine ilk gün ki gibi.

Bir adım atılsa, sonra bir adım daha,
Sonra bir avuç sevda kalsa yarınlara,
Bir şiir seçsem, hiç okumadığım o kitaptan,
Sonra bir veda etsem hiç bir olmadığım sevgilime,
Dağınık olsam biraz, odam hiç toplamasa,
Amacım olmadan koşsam bir yokuştan,
Atlasam bir denize...

Ellerim bir şiir yazsa yine,
Yine hiç acımadan silsem bu gece,
Bir yudum çay alsam ve demini sevmesem,
Sevmesem de senin için o çayı içsem,
Yüzüne dokunsam aşık olmasam,
Keşke unuttuğum ilk şiirim olsan,
Unutamam ki ben, ben unutmam...

Yaz gelse ama sevmesem güneşi,
Bir ev dağınıklığı alsa götürse bizi,
Allah şahit daha az seviyorum seni bugünlerde,
Saplantılı değilim mesela,
Daha az dedimse öyle işte,
Sol göğsüme bir yumruk vursam yine,
Unutmak için seni çok acıyı alsam üstüme,
Elimden her tutumayışın, seni biraz daha unuttursa içimde,
Sevmesek mesela birbirimizi,
Güneş doğar mı yine,
Sen yine de sev beni, sevsen ya yine,
Bir umut işte...
Her şeye rağmen bir nebze küfür geçmez şiirimizde...

12 Haziran 2016 Pazar

Ömür Üç Günlük Bile Değil

Ömür Üç Günlük Bile Değil

ömür, mavi, deli mavi, blog yazarı, deneme


  Selam ben Mavi diyeli 5 sene oluyor. Daha öncede söylediğim gibi bugün kendimi anlatıcam. İkinci kez doğuşumu ve mavi oluşumu. Ama 6 sene önce ne oldu onu bir anlatayım.

   İnsan ne kadar ömrü olduğunu bilemiyor, bazen ölüm ensesinde oluyor, bazen kilometrelerce uzakta. Ama değerini bilmediğimiz bu ömür üç günlük bile değil. Bende tam böyle bir anı yaşadım. Ölümün soğukluğunu hissettim...

   Ben ölümü ellerimde hissettim, bir daha yazamamak korkusu oluştuğunda o an sona yaklaştığımdan emindim. Kapalı bir oda, anlamsız insanlar, başında gözlerini senden alamadan ağlayan bir baba.

   Ben babamın gözündeki o yaşı gördüğüm gün bittim. Aynı zamanda hayata bağlayanda o gözlerdi beni. Ölümün beni sıyırıp geçmesiyle anladım ki babanın bir damla gözyaşı hem ölümün hem doğumun olabiliyormuş. Peki sizce ölüme böylesine yaklaşan bu kız kendini mavi ilan edip ortalıkta "hayattan zevk alıcam, kendim için yaşayacağım" deyip mi gezdi? Hayır! Aslında mavi oluşum çok farklı.



  Oyalanmak ve umut aramak için onkoloji servislerinden birini sürekli ziyarete gittim. Hem biraz staj yapıp kendimi geliştiriyordum, hemde umudu arıyordum. İşte asıl beni mavi yapan kişi ile orda tanıştım. Ona mavi diyorlardı. Beyin tümöründen ameliyat olmuş, fakat kitlenin tamamen temizlenmesi mümkün olmamış.

  Servise yatalı 5 ay olmuş,  ara ara çıkıp, 1 hafta sonra geri dönüyormuş. O kadar saf o kadar temiz bir kızdı ki! Umut doluydu, her zaman iyileşeceğine inanıyordu. Tamamen iyileşip çıktığında denizin üzerinde yürümeyi deneyecekti. Gökyüzü kadar sonsuz ve deniz kadar derin bir umudu vardı onun.

  Bir sabah geldiğimde yatıyordu elleri kolları bağlı. O kadar korktum ki. Uyandığında beni görüp gülümsedi. Gamzesini asla unutmam, nasıl bir çukur gelde gömülme.



   Bir sabah geldiğimde bana kendini anlattı.  Hayatta herşeye geç kaldığını söyledi. Ve benden bir söz istedi hayalimin peşinden koşmak için sadece bir söz.  Tabiki söz verdim. Hastane bahçesine çıktığında terlikleri ayağından çıkarır çimene basardı. Saçları biraz kısaydı ama hep dağınıktı, birazda rüzgar karıştırıverirdi.

   Ondan çok şey öğrendim. Yaşamayı, hayatın dokusunu, sevmeyi, dostluğu, konuşmayı ve yazmayı. Bir sabah gittiğimde yatağı boştu. Anlamıştım ama yinede gördüğüm herkesi çevirip onu sordum. Öldüğünü defalarca farklı ağızlardan duydum.

  Belki o birkez öldü ama ben defalarca öldüm. Her yıl yine aynı zamanlar ölmeye devam ediyorum. Ama ondan bana kalan bir miras var "mavi hayaller". Hayalimin orta yerindeyim şimdi. Gerçekleştirmek için elimde sonsuz bir umut ve mavi var. Ben verdiğim sözleri tutarım.



   Yaş, cinsiyet, boy, kilo, siyah saç veya sarı saç hiçbir faktör ölümü erteleyemiyor. O kadar zamansız ve asil geliyor ki arkasında iz bırakıyor. Asla yaşamak için geç kalmayın. Unutmayın ömür üç günlük bile değil...