Merhaba sevgili arkadaşlar. Bugün uzun zamandır kıramadığım ama artık yeni bir yöntemle törpülemeye çalıştığım bir kaç durumdan ve bunları nasıl yendiğimi, hangi yöntemi kullandığımdan ve bende gözle görülen bazı değişiklikler yaratan olaylardan bahsedeceğim. Aslında en başa gitmek isterim tam 2 ay evvel ciddi bir ameliyat olduğum ve sonrasında psikolojik destek almam gereken bir dönemden bahsedeceğim. Ameliyat başarılı dahi olsa sonrasında gelişen bir komplikasyon ile başıma oldukça strese neden olan olaylar geldi. Bunlardan en büyüğü kısa dönem dahi olsa şoka girmiş olmam ve gözlerimi yoğun bakımda açmam. Bunu başta baş edebileceğim bir olay olarak gördüğüm için her şey yolunda gibi davranmaya başlamıştım. Fakat öyle olmadı... Her geçen gün bir öncekinden daha kötü geçiyor fakat ailem benimle olduğu saatler hastalığımı unutuyordum. Ne zaman tek başıma kalsam ağrılarımda artma gözlemliyordum. Bu konuyu biraz araştırınca çok önemli şeyler keşfettim. Bunlardan en önemlisi İstanbul'a dönünce oldu. Sevgili Barış Muslu ile yolum kesişti ve bende devrim yaratan o 20 günün temeli atılmış oldu. Merak ettiğiniz bu şeyler bende devrime neden oluyor. Uygulamaya dökmek biraz zaman alıyor ve çok fazla odaklanmak gerekiyor. Ama en önemlisi "inanç". Çünkü her şey inandığınız sürece var. Belki daha önce okuduğunuz ama inanmadığınız için yok saydığınız bir şey. Yani "NeuroFormat". Size bu yöntemi açıklamayacağım keza yanlış yönlendirme yapmak istemem. O nedenle sizi kitaplarına yönlendirmeyi tercih ederim. Ama bende ciddi değişikliklere neden olan bu yöntem ile hayatımı değiştirdim. Aslında amaç bilinçaltı formatlama. Yani sizde travma yaratan olayı bulmak ve onu bilinçaltınızdan silmeye yönelik bir uygulama. Azim, sebat ve inanç ile kendimizi değiştirebiliyoruz. Ben yıllarca göze alamadığım korkumu yendim. Ayrılık veya terk edilmek gibi konularda komaya giren ben, kendimi sevmeyi öğrendim, bu konulara olan tepkilerimi törpüledim. Ve tabi en önemlisi şudur ki; herkesin çekindiği sinirli halim bana pek uğramaz oldu. Olaylar karşısında kullandığım "başkasını suçlayarak, kendini temize çekme" yönteminin yerini "herkesi dinle doğruya karar ver" aldı. Evet sevgili arkadaşlar bu yöntem ile bir de ameliyat sonrası ağrılarımdan kurtuldum. Bunu asla basite almayıp siz de hayatınızda yeni bir döneme merhaba diyebilirsiniz. Bunu sevgili Barış Muslu'nun ilk 3 kitabını okuyarak başardım ve halen bu konu üzerinde çalışıyorum. Sizlere de anlatmak istedim. Sevgiler...
"Beni sonsuza kadar sevecek misin?" dedi Külkedisi. O anda tutuldu kaldı prens. Ne dese yalan olacaktı, ne söylese palavra. Sevmiyor değildi halbuki ama sonsuza kadar dese yalan söylemiş olmaz mıydı? Ve o sadece doğruyu söyledi: "Sana yaşadığımız ve bir arada olduğumuz süre zarfında hiç yalan söylemeyeceğim" dedi. O an umduğu cevabı alamadığını düşündü durdu Külkedisi. Ama en güzel cevabı almıştı normalde... "Eğer bir insana dönüşmeseydim beni oracıkta bırakıp gidecek miydin?" dedi Kurbağa Prens. Aslında beklediği cevap bariz belliydi ama o cevabı alamamaktan çok korkuyordu. Peki ya güzel Prenses ne düşünüyordu acaba. Aslında bu soru karşısında şaşırıp kalmıştı. Giydiği kılıf yani insan bedeni olmasaydı acaba yüreği eşsiz saflıkla kaplı bu adamı sever miydi? Çok düşündü, o düşündükçe ter döktü Prens. En sonunda geldi o yanıt "neyse ki insansın". Ne yani yeterli miydi bu cevap. Ama o da bilmeliydi bir kadın ile bir kurbağa nasıl olurda aşık olurdu birbirlerine...
Bir ömür boyunca yalnızca bir adamı mı seviyoruz yani? Hayır, öyle değil ne yazık ki. Ama bazen şunu diyoruz "keşke tüm yanlışlarımdan önce gelseydin" Gerçekten de öyle değil mi? Keşke ben tüm o yanlış adamlara hayatımı vermezden evvel tanımış olsaydım seni. Bir masala dönemezdik evet, hatta büyük ihtimalle çok kırardık birbirimizi. Ama ya sonrası, sonrası ne olurdu? Ben söyleyeyim gece çöktüğünde ve sen başını dizlerime koyduğunda derin bir nefes çekip unuturdum başıma gelen her şeyi. Ama öyle de olmadı dimi... Ben artık affedemiyorum bazı şeyleri. Günlerimi hatta aylarımı alıyor. Affedemiyorum mesela küçük bir çocuğa eziyet eden anneleri, ona taparcasına aşık olan kızına tokat atan babayı affedemiyorum. Bana hep yakın olan babamın beni uzaklara kendi eliyle yollamasını, kucağında gecelerce yattığım anemin kilometrelerce uzakta beni soğuk bir evde yalnız yatmaya zorlamasını, sevdiğini iddia eden ama daha korkularıyla bile yüzleşemeyen bir adamın yapılan her hatada üzerime tüm kinini yansıtmasını affedemiyorum. Sonra tabi bizim köşedeki Bakkal Hasan. Sürekli zam yapıyor önüne gelene. Sahilde sırf daha fazla para almak için büyük boy mısır veren o adamı, bana hep tuzaklar kuran İstanbul'u, beni terk eden memleketimi ve artık ısınmayan yatağıma kızgınım. Affedemiyorum artık kimseleri. Beni her çukurun içinden çekip alan ama kendine hep kızgın olan o kızıl meleği. Hatta çoğu zaman kendimi... Eğer biraz daha güvenseydim insanlara her imkansızlığa tek başıma göğüs gererdim. Her olmazı olana kadar taşırdım sırtımda, gerekirse ölene kadar da. Ama değmiyor diyor bir şarkıda "değmez. Masallardan farkı olmayan bir hayat isterdim birde. İyilerin sürekli kazandığı, kötülerin layığını bulduğu. Ben kısaca seni isterdim halen, tüm imkansızlığına ve umursamazlığına rağmen... Sevmemene rağmen...
Selam sevgili mavi kelebekler. Evet sana söyledim. Bloguma uğradığına göre bir mavi kelebeksin. Ben Sema Nur Devamı Sosyal Ağlar
İZLEYİCİLER
Her Gün Bir Söz
Hayat bir parça nakış işIemesine benzetiIebiIir. Hayatının iIk yarısındaki herkes işIemenin ön tarafını görür, ikinci yarısında ise tersini. İkincisi o kadar güzeI değiIdir, ama daha öğreticidir, çünkü ipIerin birbirine nasıI bağIandığını görmemizi sağIar.