9 Ağustos 2025 Cumartesi

Sus (Çığlık Efekti)

Sus (Çığlık Efekti)

    Sessizlik öyle bir ses oldu ki, artık geceleri uyuyamıyorum. Cır cır böcekleri paralı nöbetçileri gibi Tanrı'nın. Hiç susmuyorlar, hesap da sormuyorlar. Doğduğum odada fazlalık gibi hissettirmekten bir adım öteye gitmiyorlar. Nefes alamıyorum, kendimi tanıyamıyorum, benliğimi bulamıyorum.

   Neden? Cidden bir nedeni var mı bu sıkışmışlığın? Bana göre kurtuluşu yok bunun. Kafamın içindeki seslerden çıkamıyorum artık. Ne kadar bağırsam o kadar kısıyorlar sesimi. Adımı söylemeye bile izin yok. Gökyüzünden bahsetmek imkansız artık. Kendimi anlatıp duruyorum bir ton boş lafla. Dinlemiyorlar...

   Kim olduğumu bulduğum andan itibaren beni dinlemeyi kestiler. Kim bunlar, ne istiyorlar? Bilmek istiyor muyum ki sesimi kısanları? Elimi cebime, düşüncemi kafamın dışına attırmıyorlar. Hani eleştiriyordunuz yanlış olan her şeyi? Sesimi kısanlara gözlerinizi kapattınız. Beni hapsetmek isteyen herkese bir omuz da siz destek attınız. Cidden var mısınız?

   Ben yokum artık. Sırtımı sıvazlamak varken bıçaklayanlar yüzünden, elimi tutmak varken kesenler yüzünden, yüzümü güldürmek yerine aslanlar yüzünden, aferin demek yerine siktir edenler yüzünden. Baba beni neden sevmedin? Olsun, duymak istemiyorum, korkuyorum sebeplerden.

   Cır cır böcekleri ötüyor halen vır vırr. Tanrı da gülüyordur eminim. Beni neden yarattın? Olsun, duymak istemiyorum sebeplerini. Daha kötüsünü planladığından korkuyorum. Korkularım ben de kalsın. Sırtım artık bu kadar boş bir bedenin ağırlığını kaldıramıyor. Uyuyamıyorum...

   Affetmiyorum hiçbirinizi. Ölü bir kadın yarattınız el birliği ile. Allah rahatlık versin, uyuyun. 

   Bu yazdıklarımın hiçbir manası yok... 

31 Temmuz 2025 Perşembe

İLK 10 GÜN

İLK 10 GÜN


 


  Buralara yıllar sonra ilk uğrayışım sanırım. Neden geldim, neredeyim bende bilmiyorum. Çok büyük bir karmaşanın içinden sağ salim çıkmanın bir huzuru var orası ayrı tabi. Karmaşa dememe aldırmayın tabi, hayatımın en anlamlı dönemi. Anne oldum...

   Bunu bir gün kızım büyüdüğünde okur diye yazıyorum. Bir gün bana bir şey olduğunda ona birkaç anı bırakmak istiyorum. Hep daha kolaymış gibi geliyordu dışarıdan bakıldığında fakat çok zor bir şeymiş anne olmak. Ne kalbimde bir ferahlık ne de ruh halimde olumlu bir gelişme oldu. Bir şeyler yüklendi istemsizce...

   Kaybetme korkuları, yetememe hissiyatı, canı yanıyor mu düşüncesi, tükenmişlik hissi, aşırı korumacı davranışlarım, yürürken ayağım takılırsa yada evde merdivenden inerken düşersek düşünceleri... Evet bana çok garip şeyler oluyor. Sizinle birkaçını paylaşmaya geldim aslında.

   Aslında ilk taburcu olup eve geldiğimde başladı. Hastanede her şey daha kolaydı. Başın sıkışınca "hemşireee hanııııımmmm" demek her şeyi çözüyordu. Evde artık bir yabancı vardı ve her şey bana bağlı gibiydi. Burada herkes yabancının o olduğunu düşünse de sanırım yabancı bendim. Kendime bu kadar uzak olduğum bir an bile yok. Ellerim titrek, kalbim hızla atar halde ayaklarım yere sağlam basmıyordu.

   Günlük 1/2 saatlik uykular, taranmayan saçlar, 3 günde bir yapılan duşlar ve fırçalanmayan dişlerle hoş geldin lohusalık diyebildim sonunda. Zaten küçük doğan bebeğim eve geldiğimde yarım kilo daha vermişti. O kadar küçük bir varlığa nasıl dokunacağımı bile bilmiyordum. Yatağında küçücük kalması, ana kucağına desteklerle yatırmam ve 3. gün gelen sarılık belirtileri ile hayattan tamamen kopuşumu izledim. Hemşire olmak sanırım daha da tetikledi anksiyetemi. "bak şu belirtiler var, bak şöyle hareketler yapıyor, bu çocuk sürekli zayıflıyor" diye diye yaşımı 40 yaptım bi' anda. Hamilelikte zorlaşan nefes alıp vermem, lohusalıkta da anksiyetem yüzünden hiç rahatlamadı. Zaten buraya akıl vermek için gelmedim, buraya ben başardıysam sakinleşmeyi, rutine bindirmeyi, zorlukları kolay etmeyi, herkes başarır bunu söylemeye geldim.

   Daha 5 günlük bebeği öpmeye gelen akrabalardan korumak var bir de. "Herkes doğurduğunu öpsün" de diyemiyorsun ki. Bebeğin için kararlı olman gerekiyor ama. Başkaları görüp de çocuğumu öpmesin diye 40 gün ben de öpemedim kendi çocuğumu. Geceleri bazen kaçamak yaptığım oldu tabi. "Aman sütün var mı, bu çocuk kilo almıyor, kısa doğdu kısa kalacak bu çocuk, sütün yaramıyor, bu kadar ince giydirme üşür, üzerini ört çok serin üşütüyorsun çocuğu, aman yan yatır, aman amuda kaldır, senin yüzünden sarılık oldu bak" gibi bazı incitici sözler de duyabiliyorsun zaman zaman. Sonra yaptığın tüm stres gerçekten sütünü kesebiliyor. Mecbur mamaya da boyun büküyorsun. Ama çok geçmeden "sonuçta mama da olsa çocuğum aç kalmıyor ya, o bana yeter" demeyi öğreniyorsun. 

  Çok geçmeden 10 günü geride bıraktığında ve çocuk doğum yorgunluğunu biraz attığında kucağındaki eşsiz varlıkla gurur duyuyorsun. Eğer geriye dönebilseydim kim ne dedi diye düşünmek yerine, kendime biraz daha kıymet verirdim. Size bunları kendinizi sevin diye anlatıyorum. Sizi kendinden bir parça olarak gören bu bebeğin tüm yaşamı, mutluluğu, sevinçleri, davranışları, karakteri ona hissettirdiğiniz şeyler ile alakalı. Annelik bana biraz bencillik duygusu kattı sanırım. Şu hayatta bebeğimden daha kıymetli hiçbir şey yok diye düşünmeye başladım. O yüzden onu büyüttüğümü sanırken, beni büyüten kızıma sonsuz kere teşekkür etmem gerekiyor.

   Bir şeyler eksik değil, birileri fazlalık aslında. Dışarıdan gelen hiçbir sese kulak vermemek gerekiyor. Onu en iyi sen tanırsın, tanıyormuş gibi yapanlara takılmamak gerekiyor. Onu karşılıksız ve en derin sen seversin, seviyormuş gibi yapanlara izin vermemek gerekiyor. Sen onun bir parçasısın, sizi ayırmak isteyenlere, bu dünyada cehennemi yaşatmak gerekiyor. Çocuğumuz için yapacak en önemli görev, sağlıklı olmak, sağlıklı yaşamak, ona bunu göstermek gerekiyor. Onu dünyalar kadar sevmek, tüm saf sevgini vermek gerekiyor.

   Bana anne olma fırsatı verdiğin için teşekkür ederim kızım. Bana bu kadar saf bir sevgiyi tattırdığın için sana minnettarım. Seni hep seveceğim.

                 ANNEN...

6 Temmuz 2019 Cumartesi

Yaşamayanlar

Yaşamayanlar


        Merhaba...
Tanrıyla aramda bir bağ kalmadı. Doğumum vahim olacak ki beni o anda terk etmiş. Güneş doğar, tepeme dikilir ve gölgem kısalır. Aynı anda varoluş penceresi kendini zamanın hacziyle açar. Umutsuz her yarın, beklemek direnişini kazandırırken bedenime, unuttum her anın tadını çıkarmak gerektiğini...

        Kapitalist düzen para verip aldığımız kalemin ucundan dökülen kanlı kelimelerdir. Akıtmaya korktuğumuz her bir kan için ağır bedeller öderiz. Ve hiçbir başlangıç süre gelmesi için beklemez bizi, kendi sonunu yine kendi getirir...

        Hüküm sigara bitirişleridir dudağımızın. Güneşi ne hızla takip ettiğimiz bilinmez ve ön görülemez. Bu hız bizlerin hayatı hangi makarasından yakaladığımız ile ilgilidir. Bazen sonsuz sandığımız bir his bizi zaten kuyu dibinde karşılamış fakat getirtiği karanlıktan önümüzü görememişizdir.

        Bağımlılıktan morarmış göz altlarımız dağılmışlıktan bir de şişmiştir. Ve aynaya bakma cesareti gösteremeyen ufak beyinlerimiz ile "iyiyimler" çakarız solan güneşe. Havanın aydınlanmasını görmez, aydın insan ayakları yaparız. Mobiliteyi güçlü insanlarız biz olarak algılar kapı eşiklerinde ağlarız. Aslında biz insan olmaktan bile korkarız... Korkağız...